Alıştığınızdan çok farklı bir tiyatro ile Metin Zakoğlu karşınızda…

18

Tiyatroyu koşulsuzluklarla savaşma sanatı olarak gören, bugüne kadar “Evde tiyatro”, “Engelliye tiyatro”,”Hastanede tiyatro”, “Cafe theatre” gibi ilklere imza atan oyuncu Metin Zakoğlu ile mekanında buluştuk. Benim, kendini genç kız sanan sekiz yaşındaki kızım Duru ile onun kendini delikanlı sanan dört yaşındaki oğlu Doruk’un çekişmeleri, Metin Zakoğlu’nun eşi Tuğba Hanım’ın güleryüzü ve sürekli mekana uğrayan konukların eşliğinde sıcak, samimi, mis gibi bir sohbet oldu. 17 Eylül saat 17:00 ye kadar okuyup sayfamı beğenirsen, bir de yorum bırakırsan belki sen de Metin Zakoğlu ile tanışır bir de IL POSTINO/POSTACI adlı oyununa iki kişilik bilet kazanırsın belli mi olur?

Biraz Metin Zakoğlu’ndan bahsedelim mi? Kimdir, tiyatro hayatında nasıl başladı?

Eyüp’de doğdum. Babam radyo sanatçısı ve ressamdı. Çok güzel bir atölyesi vardı, gündüzleri burada resim yapar, yazılar yazardı. Akşam olunca o atölye gazinoya dönüşürdü. Tüm radyo sanatçıları burada toplanır, bağlamalar çalınır türküler söylenir tüm aileler bir araya gelirdi. Çok keyifli bir ortamda geçti çocukluğum yani. Yirmili yaşlarıma kadar Eyüp’de yaşadım. Daha sonra Tevfik Gelenbe ile tanıştım. Kendisinin hayatımda rolü çok büyüktür. Onun açmış olduğu tiyatro sınavına girdim, kazandım ve hayatımda tiyatro böyle başladı. İki yıl onunla çalıştım, öğrencisi ve çırağı oldum. Sonra İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin Şehir Tiyatroları sınavını kazandım.

“Umudum Tiyatro” ile hayatınızda yeni bir sayfa açtınız galiba daha sonra…

Evet yirmi yaşında hayatımda konservatuar olmadan, kendi tiyatromu kurdum “Umudum Tiyatro”.  Genco Erkal’la tanıştım ve onun “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyunu oynamaya karar verdim. Genco Abi bana kendi perukasını verdi düşünebiliyor musunuz? Onun dekoru önünde, onun perukasıyla başladı herşey. Sahneye çıktım, bugün 3 Ekim dedim ve herşeyi unuttum, düşünün bendeki heyecanı…

Başka bir tiyatroda profesyonel olarak tiyatro yaptığım yer ise Tiyatro İstanbul’dur. Gencay Gürün’ün yönettiği “Nereye kadar” adlı müzikaldi. On yedi yıl şehir tiyatrolarında oyunculuk, yönetmen yardımcılığı görevlerinde bulundum. Şehir tiyatrolarını kazandığım yıl Eskişehir Devlet Konservatuarı’nı kazandım ama ben zaten tiyatroculuğa başlamış ve epey yol katetmiştim. Bu yüzden konservatuara gitmedim. Berlin’de tiyatro antropolojisi okulunu bitirdim, oradaki tiyatrolarda asistanlık yaptım.

Koservatuvara gitmemiş olmaktan hiç pişmanlık duydunuz mu?

Asla… Hatta şunu söyleyim, konservatuar mezunu bazı arkadaşlarımın çoğunun maalesef hocalarının birebir kopyası olduğunu görüyorum. “Oyunculuk kopyalama sanatı değil, yaratma sanatıdır.” Oyuncu da kendini baştan yaratabilmeli. Ama bu ülkede bu eğitim buna izin vermiyor. Ben kendimi yarattım ve yaratıyorum çok da mutluyum.

Siz, Metin Zakoğlu Oyunculuk Atölyesi’nde yeni yetenekler de yaratıyorsunuz biraz bahsedelim mi, kimler size başvurabilir?

Ben ücretsiz olarak yapıyorum atölyeyi. On altı yaş üstü herkes başvurabilir. Üst yaş sınırı yok. Tabii ki yeteneği, ışığı olan, bu mesleği ömrünün sonuna kadar devam ettirme azminde olan arkadaşları seçiyorum. Atölyemize layık olan herkese kapımız açık.

Layık olmak ifadesini biraz daha açıklar mısınız, kriterleriniz nedir?

Tabii ücretsiz olduğu için, başvuru sayısı haliyle çok fazla oluyor. Genel kültürü olmayan bir insanın tiyatro yapabilmesi mümkün değil. Tiyatro heveslisi bir insanın önce genel kültürünü geliştirmesi lazım. Dört sorum var: İdil Biret’i tanıyor musun? Muhsin Ertuğrul’u duydun mu? Haldun Taner kimdir? Genco Erkal’ı tanıyor musun?

Seçim yapabilmek için kendimce böyle bir yol deniyorum.

Türkiye’de ilk ev tiyatrosunu kurdunuz. Burası, ye-iç-izle mantığı olan Cafe Theatre, Engellilere Tiyatro…Nereden geliyor bu fikirler aklınıza?

Gerçekten bilmiyorum JJJBilsem belki de beceremezdim. Ev tiyatrosu mesela, koşulsuzluklardan çıktı ilk etapta. Ben tiyatro sanatına, “koşulsuzluklarla savaşma sanatı” diyorum. Bin kişilik salona otuz kişi gelince salon boş oluyor, tiyatrocu üzülüyor. Ev rahatlığında tiyatro izlemek üstelik insanların çok hoşuna gidiyor, yakın mesafede olmak da işin başka güzel yönü. Otuz kişilik mekanı da kapatıyorsunuz ve her gece kapalı gişe oynuyorsunuz.

Evde, engellilerin ayağına gidip oynamak da şöyle doğdu: Bir gün bir seyircim dedi ki; “Metin Bey benim amcamın iki ayağı da kesik, tekerlekli sandalyede ve sokağa çıkmak istemiyor. Amcam sizin hayranınız, her size gelişimizde ona da yalvarıyoruz gelmesi için ama gelmiyor. Gerçi getirmek de zor, malum Türkiye’de engelliler için şartlar çok kolay değil (o zaman oynadığım eve de merdivenle iniliyor). Ben gelip amcanıza oynayım dedim. Tabii çok şaşırdı adam, nasıl yani dedi. Eve gelip orada giyinirim, ışıkçım da evinizin normal ışığının düğmesinin önünde bekler ve biz bu işi yaparız dedim. Apartmandan komşuları da çağırmışlar, o akşam müthiş bir komedi oynadım ama herkes ağladı, ben de çok etkilendim. Engellilere tiyatro böyle doğdu.

Hastanede hastalara oynama fikri de oğlumun doğumu sırasında ortaya çıktı. Hastanede kaldığımız oda, kanser hastalarının olduğu kattaydı. Moral sıfır, özel hastane, paraları çok ama neye yarar…Her gün gri duvar görüyorlar. Orada onlara sanatla gökkuşağı yaratmak istedim, bu da böyle çıktı. Sonra bir yıl boyunca hastalara, hasta yakınlarına hatta grip olup gelmiş parasıyla tedavi olmuş her hastaya oynadım.

Tüm bunlar sizin sosyal sorumluluk duygularınızdan mı kaynaklanıyor?

İnanın sosyal sorumluluk projesi yapayım da bundan bir reklam yaratayım gibi bir kaygım yok. Olsa zaten çok farklı olurdu. Beni gazeteciler arıyor, engelli tiyatrosunu haber ver gelip çekelim diyorlar. Ya kardeşim ben engellinin ayağına niye gidiyorum, o engelli engelinden utanıp sıkılıp sokağa çıkamadığı için. Sen kameralarla, kalabalıkla girersin eve olur mu? Bence asıl engelli onlar, bunu düşünemedikleri için.

Gelelim bu güzel, sıcak mekan Cafe Theatre’a. Burada kahvaltı var, yemek var, kahve var,müzik var, oyun var. İlk geldiğimde enfes bonfilemi yerken bir yandan da sizi izlemeye bayılmıştım. Buradan biraz bahseder misiniz, eminim en çok ilgi gören bölüm burası olacak.

Ev tiyatrosu daha butikti ve daha tiyatronun amacına yönelikti. Buraya yani Cafe Theatre’a tiyatrodan sıkılmış, o dört duvarın rituelinden, aynı oyunları, aynı dekorları izlemekten bunalmış izleyici geliyor. İnsanlar tekrarlanan oyunlardan, tarzlardan sıkıldıkları için tiyatrodan nefret ediyorlar. Burada daha avantgard bir seyirci var.

Burada seyirci oyunu izlerken içkisini içip, yemeğini yiyor. Yani alışılagelmiş tiyatro rituelinden eser yok. Bu sizin konsantrasyonunuzu bozmuyor mu ? Ya da şöyle sorayım nasıl bir izleyici kitleniz var burada?

Tabii cep telefonu çalıp konuşan olabiliyor ama benden nasibini alıyor. Ama öyle bir seyirci kitlem var ki, inanın alkış arasında etini yiyor. Yahu adam cafe de paris söylemiş, o kadar para veriyor. Ben diyorum yiyin yazık soğumasın diye, saygısından alkış arasında ağzına atıyor ses çıkmasın diye.

Siz bir dönem çocuk stand-up’ı da yaptınız. Neden devam etmedi?

Devam etmedi değil, ben bıraktım. 3-7 yaş arası çocukları ilgilendiren, onların hikayelerini, kendimi de çocuk formatına sokarak anlattığım ve onların birebir sahneye çıkıp gösterime eşlik ettiği, interaktif bir çocuk stand-up yapıyordum. Çok ilgi gördü fakat çok yoruldum.

Çocuktan bahsetmişken, sizin oğlunuz Doruk’a yaptığınız babalık ile sizin babanızın babalığını karşılaştırsak benzerlik ya da farklılıklar var mı?

Sevgi tarafımız çok benziyor. Babam beni o kadar çok sever ve sevgisini o kadar çok gösterirdi ki sevgi şımarığıyım ben. Bu yüzden de, beni pek sevmeyen insanla anlaşamam. Seni sevmiyorum ama saygı duyuyorum olayı yok bende. Seveceksin kardeşim. Ben de çok severim ama karşılığını da beklerim. Yani çok severek ve sevilerek geçti çocukluğum. Oğlumla da böyle. Bazen eşimden fırça yiyorum, gece oğlumu öpüp sevip uyandırdığım için.

Babamla bir farkımız, babam bana çok özgüven sağladı. Beni daha rahat bırakırdı, düşe düşe düşmemeyi öğreneceğime güvenirdi. Ben oğlumu çok serbest bırakamıyorum. O düşmeden tüm engelleri kaldırıyorum ki düşmesin. Ama bu davranışımın yanlış olduğunu da biliyorum.

Son olarak oyunlarınızdan ve kış sezonunuzdan bahsedelim mi?

Sekiz yıldır oynadığımız Edepsiz Komedi, Arkadaşım Kadın Oldu, Ben Küçükken Gösterirdim, Bir Delinin Hatıra Defteri bu sezon da on beş günde, ayda bir devam edecek. Ama yeni oyunlar geliyor.Benim Fransız bir yazardan esinlenerek yazdığım üç kişilik oyun “Godot Öldü mü?”, yine iki kişilik oyun “ Aşk Dönümü” ve “Shakespeare Kumpanyası” bu sezonun yenileri.

Başlarken Eyüp’de doğup büyüdüğümü söylemiştim ya, işte büyüdüğüm çıkmaz sokaktaki hayatımı konu olan, oradan esinlenerek yazdığım, müziklerini de Bora Öztoprak’ın besteleyeceği “Çıkmaz Sokak” müzikali beni heyecanlandıran başka bir yeni.

Bu harika sohbet için teşekkür ediyorum, son olarak sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı okuyucuma?

Eyüp’ten doğup büyüdüğüm çıkmaz sokaktan bu noktalara gelmek benim için hep ulaşılamaz bir hayaldi. Ama ben gerçek kıldım. Şunu demek istiyorum herkese, hayalleriniz olsun her zaman. Ona ulaşamasanız bile daha küçük hayallerinize ulaşırsınız. Hayallerimiz olduğu sürece varız…

Cafe Theatre / Metin Zakoğlu

www.metinzakoglutiyatrosu.com

Bağdat cad. Suadiye Çatalçeşme Mevkii

No: 476/B Suadiye

Tel: 0216.467.33.32

18 YORUMLAR

  1. Sn Metin Zakoğlu’nu yaratıcı fikir ve davranışları için tebrik ediyorum. Ayrıca çok duyarlı ve de duygusal buldum kendisini. Cafe tiyatro fikri de çok hoş olmuş bence :))

  2. Metin Zakoğlu’nu izleme şansım olmadı maalesef, çok şey kaçırmış olduğumu fark ettim. Üretkenliği, yaratıcılığı, içtenliği ve duyarlılığı için ayrıca tebrik ediyorum kendisini… bize de onu yakından tanıma fırsatı verdiğin için sana teşekkür ederim Banu’cum. İlk fırsatta izleyeceğim, sevgiler

  3. Metin benim çok eski dostumdur.Onun yönettiği oyunda onunla oynayabildiğim için çok şanslıyım(Bkz.Dünyayı Yanağından Öptük)Bu işe ciddi anlamda emek vererek bu günlere gelmiştir.Bundan sonra da başarılarının artarak devam edeceğinden hiç kuşkum yok.

  4. Zakoğlu tiyatrosuna 2011 Ekim ayında stand up seyretmek üzere bir çocuk grubu götürmüştüm, çok eğlenmeiştik. Diğer oyunlarını seyretmek henüz kısmet olmadı, ma çok isterim :) Sevgiler, Eva

  5. Gectigimiz yıl 2011 29 Ekim’de cocuklarımızı organize edip Zakoglu’nun interaktif bir oyununa götürmüştüm, Cok ta eglenmistik, hatta bloğumda da yazmıştım .:)))) Uzun zaman oldu, yeniden gitmek isterdim :)))

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz