Anne, çocuk ve evham

1

Kaygılı olmak… Kendimi tanımlarken kullandığım sıfatların başında gelir evham, kaygı. Oysa katıldığım seminer sonrası dokuz yılda kendimi bu konuda çok eğittiğimi ve kaygılarımla başa çıkabilmeyi çoğu zaman başardığımı görmek beni rahatlattı. Dokuz yıl niye? Dokuz yıldır anneyim. Anne olunca insan yaptığı hataları daha mı görüyor ne?

Selpak’ın organize ettiği ANNE, ÇOCUK ve EVHAM seminerine davetliydim 9 Eylül Pazartesi günü. Yazdan kalma sıcacık bir öğle sonrası, boğazın en güzel yeri Ortaköy’de harika bir açık büfe ile başlayan toplantı, Eczacıbaşı İpek Kağıt Selpak Pazarlama Müdürü Aslı Biçer’in yeni tuvalet kağıdı iletişimini kapsayan sunumuyla başladı. Tüketicinin temel ihtiyaç maddesi olarak gördüğü ve satın aldığı tuvalet kağıdının temel ihtiyaçtan daha fazlası olması gerektiğini düşündüklerinden, hijyen konusuna daha çok dikkat çekmek isteyen Selpak, bunun için de hijyeni en çok önemseyen ve bu konuda her zaman endişe duyan annelere bu faydalı toplantıyı düzenlemişlerdi. Prof. Dr. Bengi Semerci’nin endişe düzeyi yüksek Türk anneleri için paylaştığı önemli bilgileri aktarmadan önce, izlemekten çok keyif aldığım en son Selpak Tuvalet Kağıdı reklamını sizle paylaşmak istiyorum.   Ah o fil yok mu o fil…

Reklam Filmi – Selpak Varsa Her Şey Yolunda

Aşağıda paylaşacağım yazı tamamen Prof. Dr. Bengi Semerci’yi dinlerken tuttuğum notlardır. Çoğuna katılsam da kendi görüşlerim değildir. Bu şekilde okunmasını arzu ederim.

Her anne çocuğuna karşı evhamlıdır. Başına kötü bir şey gelip gelmeyeceğinden, hasta olup olmayacağına, başarılı mı başarısız mı olacağına kadar kaygı duyar. Daha iyi şeyler yapmak, kendimizi geliştirmek için belli bir miktar kaygı, endişe olmalı. Ama bu endişe belli bir düzeyin üzerine çıktığı zaman çocuk gelişimini engelleyen en önemli faktörlerden biri haline gelir.

Bebeklikten başlarsak, ilk 2 ay söylenenlerin aksine bebekler çevrelerindeki hiçbir şeyi fark etmezler. Onlar için dünyanın anlamı, karınları doyuyor mu, altları temizleniyor mu ve birileri sıcaklığı soğukluğu onların rahat edebileceği şekilde ayarlıyor mu?

2 aydan sonra yavaş yavaş anneyi ya da anne yerine geçen kişiyi tanımaya başlarlar. Bunu da şöyle anlıyor, burada çevremde benimle bağlantılı olan başka bir varlık daha var. Yabancıları ayırt etme kısmı ise 6 aydan sonra başlar.

Bebekler doğdukları zaman korku, kaygı vs gibi hiçbir duyguyu taşımıyor. Bu duyguları öğrenmeleri onlara bakan kişilerin davranışları ile oluyor. Bebekle ilk bağı kuran kimse – anne, baba,anne yerine geçen kişi – bevek, onun duygularını aynen bir ayna gibi yansıtır. Eğer bir kadın fiziksel ve ruhsal olarak her şeyiyle anneliğe hazırsa, bebeği planlayarak dünyaya getirmişse, o anneler çok daha az kaygı duyar. Bebeğinin sesini okur, acıkma ağlaması, uyku ağlaması, alt kirletme ağlamasını tanır. (Bu kısımda araya giriyorum Banu olarak, ben 2 yıl bebek yapmaya çalışmış bir kadın olarak, fiziksel, ruhsal, maddi, manevi tamamen hazırken, çok planlı bir bebek yapmışken kaygılarım almış başını gidiyordu ve bu konuda ciddi destek aldım) Kaygılı anne ise bir yandan bebeği emzirmeye, ağzına biberonu vermeye çalışır, bir yandan altını açar, bir elinde telefon doktorunu arar. Bu bebeğe nasıl yansır? Ortada korkmam gereken bir şey var der ve o da kaygılanır, daha çok ağlar.

Anne olarak kendi duygularımız çok önemli. Okulların açıldığı şu günlerde ilkokul 1. Sınıfa başlayan kaygılı annelerin çocukları okula gitmekte zorlanırken, rahat annelerin çocuklarının çok daha kolay alıştığını görüyoruz.

3 yaşına kadar ayrılık kaygısı normaldir çocuklar için. 3 yaşında bir çocuk odasında tek başına oynarken size seslenir: “Anneee”.

Anne “efendim” der, çocuktan yanıt gelmez oyuna devam eder. Seslenmesinin tek nedeni orada olup olmadığınızı kontrol etmektir. Yoksa sizden bir şey istediği için değil. Bu normal kaygının 3 yaşında bitmesi beklenir. Onun için 3 yaş kreşe gitme yaşıdır, sosyalleşme yaşıdır, başkalarıyla ilişki kurma yaşıdır. Anne kaygılıysa, çocuğun ondan ayrı kaldığında başına bir şey geleceğini düşünürse bu kaygı ömür boyu bu şekilde gidiyor.

Hepimizin çocuklarımız için istediği şey; onların kendi ayakları üstünde durabilen, kendi kendine yetebilen, kendi başına yaşayabilen bireyler olmaları. Maalesef böyle olmalarını istiyoruz ama böyle yetiştiremiyoruz. Bağımlılık ile bağlılık arasındaki farkı kontrol etmek gerekiyor.

Çocuk parkları anne-baba-çocuk ilişkilerini gözlemlemek için çok iyi bir noktadır. 1 yaşında bir çocuk, kaydıraktan düştüğünde eğer bir yaralanma, çarpma, vurma yoksa ağlamaz. İlk olarak onu getiren kişiye bakar, onun tepkisine göre tepki verir. Getiren kişi, ah nasıl düştün, demiştim ben, acıdı mı gibi kaygılarını dile getirip kaygılı beden dilini  çocuğa yansıtırsa çocuk da ağlar. Canı yandığından değil, korktuğundan ağlar. Çünkü hayattaki en güvendiği kişi bu kadar kaygılanıyorsa onun da kaygılanması gerekir diye düşünür. Unutmayalım 6 yaşına kadar çocuğun en güvendiği kişiler anne babasıdır. Onun annesi en güzeldir, en iyi yemek yapar, babası bütün babaları döver, kahramandır onlar çocuk için. 6 yaşından sonra öğretmen vs. gibi kişiler kahraman olmaya başlar.

Anneliğin en önemli kısmı, endişelerimizi minimale indirip asla çocuklarımıza yansıtmamaktır. Çünkü biz onların birey olmasını istiyoruz. Bu kadar endişe duyarak sağlıklı bireyler yetiştiremeyiz. Örneğin biz, çocuklarımızın hep aç olduğunu düşünürüz. Ülkemizde obezite almış başını gidiyor ama bütün çocuklar iştahsız!!!

2,5 yaşında bir çocuk kakasını söylüyor ama ne tuvalete ne kendi klozetine yapıyor. Çocukla bu konuda inatlaşmamak gerek. Bezlerseniz beze yapar. Bez yok anneler! Bir kere bazı çocukların kabızlık sorunu olabilir. Kakasını yaparken acıdığı için tutar, tuttukça kaka taşlaşır ve daha da acıtır. Bunu çok iyi kontrol etmek lazım.  Tuvalet eğitiminde kaygıyı azaltmak için, ilk temel kural, bağırsakları mülayim tutmak. Sonra bezi çıkartmak ve son olarak da sürekli kaka kelimesini konuşmamak. Çocuğa belli bir rutin kazandırmak da bir yöntem. Nasıl her yemekten sonra el yıkanıyorsa, her yemekten sonra beş dakika tuvalette oturacağız. Kakan olsa da olmasa da…5 dakika sonra yoksa yoktur. Kalktıktan hemen sonra da yapabilir, buna hazır olmak ve normal karşılamak gerekir. Kakayı önemsiz hale getirmek çok önemli. Unutmayın o yaşlarda size karşı kontrol ettiği tek şey o. Tek başına yiyemez, tek başına gezemez ama isterse kakasını çişini söyler, istemezse söylemez. Tuvalet kaygınızı siz yenin önce.

3 yaşındaki bir çocuk çok rahat düğmesini ilikleyebilir. İlikleyemiyorsa gelişimsel bir sorun vardır ya da annesinin izin vermediği bir Türk çocuğudur.

Beklentilerimizle yaptıklarımız birbirini tutmuyor. 14 yaşında poposunu düzgün sileceğine güvenemediğimiz çocuğumuzun OKS’de en yüksek puanı almasını bekleriz. En küçükten başlayarak, tuvalet kaygısı, uyku kaygısı, yeme kaygısı, sınav kaygısı gibi kaygılarla başa çıkmayı öğrenmeyerek yetiştirdiğimiz çocukların ileriki yıllarda iş hayatlarında ciddi sorunlarla karşılaştığını görüyoruz.

Kaygılı çocuklar yetiştirmemek için kaygılarımızla başa çıkabilmeyi öğrenmek gerekiyor. Günümüzde çalışan annelerin çocuklarına bakan anneanne babaanneler de ciddi sorun olabiliyor. Maalesef anneanne babaanneler kendi çocuklarına yaptıklarını unutup, torunlarına bambaşka davranabiliyor. Fakat çocuklar biraz büyüyüp kontrol edemedikleri durumlarda anne babalara “ doğru dürüst terbiye veremediniz bu çocuğa” diyorlar. Hiçbir anne ya da baba da sen böyle yaptın diyemiyor doğal olarak. Bununla başa çıkabilmek için imkan varsa çocuğu en erken dönemde kreşe göndermek en doğrusu. İkinci bir yöntem, anne babalar davranışlarını normalize ederek, ona rol model olup onun da bu davranışlara yatkınlık göstermesini sağlamak. Ya da onu suçlamadan, empati kurarak konuşup istemediği davranışları tatlı dille anlatmak…

Son olarak ortalama olmak her zaman iyi bir şeydir. Hiçbir şeyin çok mükemmeli olmaya çalışmamak gerek. Oğluma sorarsanız ben çok mükemmel bir anne değilimdir, bir sürü yanlışımı sayar size ama ben ortalama iyi bir anne olduğumu düşünüyorum. Hiçbir zaman ben bu konunun uzmanıyım, mükemmel anne olmam gerek diye düşünmedim. O beni kusurlarımla seviyor, ben de onu. Mükemmelliğin tarifi yok. Hata yapabilir herkes, önemli olan hatalarının farkına varması.

Anne babalık dünyanın en zor işi. Emekliliği yok, istifası yok, çocuk değiştirme, iade şansı yok. Hata yapmamız da olası. Önemli olan anne baba olarak hata yapabileceğimizi bilmek ve hatalarımızı telafi etmeye çalışmak. Çok zor olmasına rağmen dünyanın da en keyifli şeyi anne babalık, keyfini sürün. Başarısız olduğunuzda da keyfini çıkarın. Anne babalığı, başarılması gereken bir İŞ olarak görmeyin. Çocuklar çok çabuk büyüyor ve kaçırdığınız anları bir daha yakalama şansınız yok.

1 Yorum

  1. Çok sevindim yazını okuyunca..geçmişe döndüm ve kendime baktım..ve gördüm ki kaygılı anne olmamışım çok şükür..Bundan sonrası için de kendime verilen bir destek, onama olarak gördüm bu yazıyı ne yapacağım,niçin yapmalıyımla ilgili..Çocuk büyüdü ama evham bitmedi dermişim…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz