Berlin’de Sonbahar

1

Yurtdışında ilk gittiğim ülke olan Almanya senede bir defa farklı bir şehrini gezmek için zamanımızı ayırdığımız yerlerden oldu son birkaç yıldır. Geçen yıl yine bu zamanlarda Heidelberg’e gitmiştik ve ortaçağdan beri öylece kalmış bu tarihi şehrin sonbahardaki görüntüsünü uzun süre hafızalarımızdan silememiştik.

Yine bir sonbahar ve biz bu kez Almanya’nın başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri Berlin’deyiz beraber seyahat etmekten keyif aldığımız arkadaşlarımızla. Amerika Birleşik Devletlerinden sonra en fazla göç alan Almanya’da Berlin de bu göçten özellikle Türkler bakımından oldukça fazla nasibini almış. Bindiğiniz taksiden adres sorduğunuz kişilere, kasadaki çalışandan otobüs şoförüne kadar mutlaka bir Türk’e rastlıyorsunuz. Anlayacağınız Berlin’de kaybolma şansınız yok hatta dil bilmenize de fazla gerek yok.

Etraftan duyduğumuz -Berlin Almanya’nın en soğuk kenti – sözlerine bir de bu mevsimde gidilir mi serzenişleri eklenmesine rağmen hava bizi şaşırttı ve dört gün boyunca güneşli, açık, gezmek için ideal olan bir ortamda sonbaharı doyasıya yaşayarak Berlin’i keşfettik.

banu duru sarı

Teyzem ve ailesi kırk yıldır Almanya’da yaşıyorlar ve her geldiklerinde oraları anlatırken Berlin şehri mutlaka laf arasında geçerdi. Nasıl olur da aynı ülkede bir şehir bir duvarla ayrılır ve Doğu-Batı olarak adlandırılırdı aklım almazdı çocukken. 1989’da duvarın yıkılıp Batı Almanya ile Doğu Almanya’nın birleşmesinden sonra hep gitmek istediğim bu şehre geç de olsa gitmek beni çok etkiledi. Şehirde gezerken her müzede her anıtta, Berlin Duvarı’nda sürekli insanların geçmişte yaşadıkları geldi aklıma. Adı “bataklık” anlamına gelen bu şehirde sanata, tarihe, alışverişe, müzeye kısacası hayata dair her şeyi bir arada bulabiliyorsunuz.

İlk defa gittiğimiz her şehirde olduğu gibi Berlin’de de ilk olarak şehri iki katlı otobüslerle ve rehberle gezdiren Hop On Hop Off’a bindik. Bu araçlar sayesinde hem genel olarak neyin nerede olduğunu öğreniyoruz hem de yol yorgunluğumuzu biraz olsun hafifletiyoruz. Üstelik yirmi dört saat geçerliliği olan bilet aldığınızda şehir içinde ulaşım aracı olarak da kullanıyorsunuz.

Berlin’de gezip görülecek yerler neresi diye soranlara yakınlık durumuna göre mi yoksa ayrılacak vakte göre mi diye sormak gerekir. Gerek müzeler gerek kilise ve tarihi binalar, gerekse park, bahçe ve doğal hayat bakımından Berlin’de vakit nasıl geçiyor anlamıyorsunuz.

İlk gün, şehrin merkezi bölgelerinden biri olan Mitte’ye yakın Friedrichstrasse civarında Galeries Lafayette’in de bulunduğu modern binalarla çevrili caddede Checkpoint Charlie Müzesi’ni ziyaret ettik. Müzede savaştan kaçmak isteyenlerin ürettiği araçları görünce insanoğlunun ne kadar dahi olduğunu, zekasının ucu bucağı olmadığını bir kez daha anladım. Doğu Berlin ve Batı Berlin arasındaki kontrol noktası olan Checkpoint Charlie önünde bugün yine geçiş noktasında canlandırma yapan askerleri görebiliyorsunuz.

IMG_1141

Eğer bizim gibi bir çocuk pardon ergenle geziyorsanız onun isteklerini de göz ardı edemiyorsunuz ve bir iki müze arasına mutlaka onun ilgi alanına giren mekanlara da uğruyorsunuz. Çikolata neyse ki hepimizin ortak noktasıydı ve Ritter Sport’un hem kafe hem mağaza hem atölye olan üç katlı mekanı hepimize mola için çok iyi geldi. Almanya’nın bu ünlü markasına ait her çeşidi hatta bugüne kadar hiç görmediklerinizi burada bulabiliyorsunuz. Aynı zamanda belli saatlerde çikolata yapım atölyesi de olan Ritter Sport mağazası Berlin’de çocukla nerelere gidilir diyenlere ilk yanıt bence.

IMG_1162

Potsdamer Platz ilk günün akşamını geçirdiğimiz ünlü Sony Center’ın da bulunduğu meydan. Birçok restorana, bara, film müzesine ve IMAX Sinemasına ev sahipliği yapan binada şansımıza o gün Daniel Craig’in oynadığı ve o hafta vizyona girecek olan 007 James Bond filminin de galası vardı. Tüm oyuncular orada olduğu için inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştık ve çok kısa bir süre sonra kendimizi arka sokaklara zor attık.

20151030_151303

Sony Center hem yemek yemek hem de akşam bir şeyler içmek ve müzik dinlemek için alternatifleri fazla olan bir mekan. Başınızı kaldırdığınıza gördüğünüz kubbenin yağmur sularını biriktirip, tuvaletlerde ve çiçek sulamada kullanılmasına destek olduğunu duyunca şehre olan sevgim daha bir arttı. Yine Berlin’de çocukla gidilecek yerlerden biri olan Legoland Discovery Center hemen burada. Fakat İstanbuldakine göre hem çok daha küçük hem de giriş ücreti fazla pahalıymış. Bizim ergenle babası öyle dedi.

İkinci gün ilk durağımız Alexanderplatz oldu. Bizim Taksim Meydanımız varsa Berlin’in de Alexanderplatz’ı var. Komünist döneme ait binalar, Berlin’in meşhur yiyeceği Currywurst yani sosisli yiyebileceğiniz pek çok dükkan, sokak satıcısı, tren istasyonu, Kırmızı Belediye Binası, şehrin en eski kiliselerinden Nikolai ve meşhur TV kulesi de bu meydanda. 1969 yılında yapılan ve 365 metre olan bu kuleye ücret karşılığında çıkabiliyor, kulenin kafesinde enfes şehir manzarası eşliğinde bir şeyler içebiliyorsunuz.

banu kule1

Spree nehri üzerine kurulmuş küçük bir ada sizi şaşırtmasın. Burası Müze Adası. Meşhur katedral Berliner Dom ve bugüne kadar gördüğüm en etkileyici müze olan Pergamon (Bergama) Müzesi de bu adanın içinde bulunuyor. Vakit darlığından biz bu iki mekanı gezdik ama adadaki diğer müzeler Neues Museum, Alte Nationalgalarie, Altes Museum, Bode Museum da vakit ayrılması gereken yerlerden.

dome onu toplu

Almanya’nın en çok ziyaret edilen müzesi Avrupa’nın da en çok ziyaret edilen müzeler sıralamasında ilk 10’da yer alan Pergamon Müzesi adını İzmir’de yer alan Bergama ilçesinden alıyor.

bergama2 (Custom)

Bergama’dan Almanya’ya taşınmış Athena Tapınağının Girişi, Athena Heykeli, Halep Odası gibi hazinelerin neden ülkemizde değil de orada olduğunu ve oraya gidişinin yasal olup olmadığı ile ilgili pek çok soru kafama takılsa da böylesine bir mirasın bu kadar güzel korunması ve sergilenmesi beni çok etkiledi. Müze gezmeyi sevip sevmediğinizi bilmiyorum ama Berlin’e gidip Pergamon’u görmeden dönmek bence İstanbul’a gidip Ayasofya’yı görmemek gibi. Üstelik Türkçe sesli rehber seçeneği de mevcut.

20151029_110351 (Custom)

Müze Adasındaki diğer durağımız Berliner Dom. İçindeki vitrayların ve gün ışığının yansımasıyla oluşan renk cümbüşünün ruhunuza verdiği canlılık, oldukça büyük olan binanın heybetiyle birleşince kendinizi bir konser salonunda bile hissedebiliyorsunuz. Katedralin merdivenleri her ne kadar gözünüzü korkutsa da ulaşacağınız manzara tırmanmaya değer.

dome 5 (Custom)

Berlin’in simgesi haline gelen Brandenburg Kapısı ile üçüncü günümüze başladık. Turistlerin en yoğun olarak bulunduğu Unter den Linden Caddesi’ne doğru açılan bu kapıya çok yakın olan Adlon Otel Berlin’in en şık ve en lüks otellerinden. Gece ışıklandırması da çok etkileyici olan Brandenburg Kapısı’ndan sonra parlamento binası Reichstag mimari açıdan çok özel bir bina.

20151028_133209

Tepesindeki on metre çapındaki üstü açık cam kubbe tam 1200 ton ağırlığında. Kubbeye vuran ışığı değişik açılardan aynalara yansıtarak renk süzmesi yaratan kubbe aynı zamanda yağmur suyunu arıtıp tekrar kullanılmasını sağlıyor. Kubbeye çıkarken sürekli bir daire çiziyorsunuz ve bu arada tüm şehri tepeden izliyorsunuz. Burada da Türkçe sesli rehber olanağı var. Buraya çıkmak için önceden rezervasyon yaptırmanız şart. Herhangi bir ücret ödemiyorsunuz. Toplamda yarım saatinizi buraya ayırmanız yeterli oluyor.

20151030_135140

Savaşta hayatını kaybeden Yahudilere adanmış Holocaust Memorial,  Brandenburg’un hemen yakınında. 2700 kolonun değişik boylarda sırlanmasından oluşan Yahudi Anıtı’nı biz uzaktan gördük. İnsanoğlunun zekasına karşılık ne kadar acımasız olduğunu görmek istemedim galiba.

Berlin’de en çok gitmek istediğim, küçüklük anılarımın arasında yeri olan Almanya deyince aklıma hep DUVAR kelimesini getiren Berlin Duvarı’ndaydık nihayet. 1990’dan beri bir açık hava galerisi olan duvarın – East Side Gallery –  üzerinde  21 ülkeden 106 duvar resmi bulunuyor.

berlin duvarı banu acı1

Her seyahatimizde olduğu gibi bu kez de hepimizin gitmek istediği farklı yerler oldu elbet. Mesela ben küçük Türkiye diye bilinen Kreuzber’i kızım hayvanat bahçesini ve akvaryumu görmek istedi. Her ikisi yerine sadece bir kafede oturup şehri dinlemek isteyen kocam ise bu kez kızına eşlik etmek zorunda kaldı ama kahve ve Alman pastası eşliğinde. Berlin’deki hayvanat bahçesi Almanya’nın en eskisi ve Avrupa’daki en büyük ve en çok hayvan barındıran olması bakımından da  önem taşıyor.

zoo3

20151029_151052

Kreuzberg

Almanya’da çok Türk mahallesi gördüm ama küçük İstanbul diyeceğim yer olmamıştı Kreuzberg’i görene kadar. Kottbusser Tor adlı metro durağında inip ana meydana doğru yürüdüğünüzde karşılaştığınız marketler, bakkallar, Mısır Çarşısı, kırtasiye, çiçekçi bir anda nerede olduğunuzu unutturacak size. Hatta kendinizi kah Mahmutpaşa kah Üsküdar çarşısında geziyor sanabilirsiniz.

IMG_1361

IMG_1350Yol boyunca yürürken apartmanlardan çıkan herkesin Türk olduğunu görünce bir ara zillere baktım ve her bir zilde Türk adı yazıyordu. Burada neredeyse Almanca konuşana rastlamadık. Adalbertsrasse’de yürürken çorba içmek için girdiğimiz Hasır Restoran’da tesadüfen tanıştığımız sahibi Saim Aygün’den kuruluş hikayelerini ve yaşadıklarını dinlemek en az çorba kadar içimizi ısıttı. Bu arada bu yaşıma kadar yediğim en iyi döner Hasır Restoran’ın döneriydi diyebilirim. Berlin’e gittiğinizde sakın ola havalara girip “ne işim var Türk mahallesinde” demeyin. Ağırlıklı olarak göçmenlerin yaşadığı Kreuzberg, marjinal sanatçıların ve gay mahallesinin de bulunduğu çok renkli çok kültürlü bir semt.

IMG_1368

Berlin’de Alışveriş

Bana göre Berlin’in en güzel caddesi Kurfürstendamm (Ku’damm)Duru’nun da mağazalar bakımından en sevdiği yer oldu. Alışverişe meraklıysanız ve Türkiye’de her birinden bulunan vitrini bile aynı mağazaları gezmek isterseniz bir gününüzü rahatlıkla burada geçirebilirsiniz. Karstadt hem pek çok markayı bir arada bulabileceğiniz hem de en üst katında bir şeyler yiyip içerken çocuğunuzu da oyun alanına bırakabileceğiniz bir mekan. Yine bu caddede bulunan Kaiser-Wilhelm-Gedachtniskirche yani Yıkık Kilise, 2. Dünya  Savaşı’nda tepesi zarar görmüş olsa da bugüne kadar o haliyle korunmuş bir kilise. Görülmeye değer yerlerden biri Berlin’de.

20151030_102304

Friedrichstrasse, daha çok lüks ve modern mağazaların bulunduğu bir cadde. Check Point Charlie’ye yürürken geçtiğimiz bu cadde dönüş yolunda da ilgimizi çeken ve yine de içeri girmeden yolumuza devam etmekte bizi zorlayan bir caddeydi. Alışveriş sevenler için bu iki cadde dışında 60 bin metrekarelik Ka De We de bir alternatif olabilir. Londra Harrods’dan sonra Avrupa’nın en büyük mağazası olan pahalı alışveriş merkezine vakit ayırmak yerine son saatlerimizi şehrin en büyük parkı Tiergarten’da geçirmeyi tercih ettik.

tuna park1_1

sule duru 5Avrupa’da en özendiğim hatta en kıskandığım şey parklar oluyor. Her şehirde, şehrin ortasında, betona ait tek bir nokta göremeyeceğiniz bunun yerine alabildiğine yeşil, özgürce dolaşabileceğiniz, bisiklete bineceğiniz alabildiğince geniş bu parkları görünce ister istemez ülkem geliyor aklıma. İyi hissedemiyorum o an işte…Sonbaharda Berlin ve sonbaharda Tiergarten, Berlin’de görülecek yerler arasında ilk üçte benim için.

park agaclar3 (Custom)

park meditasyon1_1 (Custom)

Berlin’de ne yenir derseniz daha önce de yazdığım “Currywurst” oranın en meşhurlardan. Her yerde, her restoranda, her köşebaşında görebilirsiniz. Ben sosisten çok yanındaki patates salatasına vuruldum diyebilirim bir patates aşığı olarak. Döner de her yerde bulabileceklerinizden. Almanya’da tek farkı ekmeğin arasına sürdükleri salça sos. Bunların dışında bir restoranda yemek isteyeceğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Türk mahallesinde karnıyarık, kabuska, kebap yeme şansınız da var. Einstein Cafe Berlin’de en sık göreceğiniz kahve zinciri. Berliner, bizim “ponçik” e benzeyen, hamur içine reçel koyarak yapılan bir tatlı türü.  Benim en sevdiklerimden. Bir çay tutkunu olarak tümü gün çay-berliner ile geçirebilirim. Bira seviyorsanız malum Almanya en çok bira tüketilen ülkelerden ve gördüğüm kadarıyla çok çeşit var. Hayatında bira içmemiş biri olarak bu konuda tercihi size bırakıyorum bu konuda.

Berlin’de gezmek için önceden yaptığınız araştırmalar, küçük bir Berlin kitabı yeterli olacaktır. Ulaşım son derece kolay. Metro sistemi son derece güzel işliyor ve gideceğiniz her noktaya metro ya da otobüsle ulaşabiliyorsunuz. Taksi kullanmanıza hiç gerek yok. Eğer Berlin’de müzeleri de gezecekseniz Berliner Pass almanızı kesinlikle önerim. IMG_1797Hem ulaşım hem müze ziyaretleri için çok daha ekonomik oluyor. Yalnız sürekli yanınızda taşımanız ve her binişinizde kartınızı okutmanız gerekiyor. Gerçi kartı okutup okutmadığınıza kimse bakmıyor. Güvene dayalı bir sistem var. Berliner Pass’ı internetten satın alsanız bile Berlin’e gittiğinizde mutlaka kartınızı teslim almanız gerekiyor. Kartı teslim alırken, internetten bileti aldığınızı gösteren çıktı ve pasaportunuzun yanında olması gerekiyor.

20151031_101033

Üç gece ve dolu dolu dört gün kaldığımız Berlin’de gideceğimiz yerlerin çoğunu tamamlayarak, aklımız Tiergarten’da ağaçların sarı kırmızı turuncu renklerinde ve şehrin hala devam eden inşaatına, kalabalığına rağmen hiç aksamayan düzeninde kalarak ülkemize döndük.

 

 

1 Yorum

  1. Banucum yine harika bir yazi olmus kalemine saglik …okurken cok guldum babalar kizlarini hic kiramiyor ya . bizim beyde kizi ile hayvanat bahcesi cikolata muzesi gezerken ben diger muzelere atmistim kendimi coktan :))))

    kucuk Istanbul sokunu ben Kuzey Londraya gidince yasamistim. bir an Istanbuldayim sanmistim cunku kimse ingilizce konusmuyordu ve dukkanlarda hersey ama hersey vardi :)))

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz