Budapeşte

16

Budapeşte’de yapılacak o kadar çok şey, görülecek o kadar yer var ki, yazmanın en zor olduğu şehirlerden diyebilirim. Mohaç Meydan Savaşı ile Osmanlı topraklarına katılıp sonrasında Karlofça Antlaşması ile Osmanlı topraklarından ayrılan Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de Osmanlı döneminden kalma izler arasında Hamam, Kırmızı Biber ve Kahve ilk sıralarda geliyor.  Budapeşte’nin tarihi kaplıcalarına gitmeden, paprika denilen acı biberini tatmadan, meydanlarında kahve içip gulaş çorbası denemeden ve şehrin biraz dışında sanatçılar kasabası Szentendre‘yi görmeden dönmeyin. Bir de mümkünse metrolardaki yürüyen merdivenlere binmeyin çünkü çok hızlı gittiğinden her an bir kazaya kurban gidebilirsiniz.

Kaza dedim de annemle yaptığımız üç günlük Budapeşte gezimizin ilk anlarında annemin hareket halindeki yürüyen merdivenlerden yuvarlanması ve her yerinin ezik olması bizim bu tarih dolu kenti keşfetmemize engel olmadı.  Budapeşte’de ulaşım çok kolay olsa da siz yine de metrolardaki yürüyen merdivenlere dikkatle binin. Gördüğüm en hızlı merdivenler bu şehirdeydi.

Budapeşte notları

Budapeşte’ye turla gitmenize hiç gerek yok, biraz İngilizce biliyorsanız.  Kesinlikle tek başınıza, yardımcı bir kitapla gezebileceğiniz kolay bir şehir. Biz şehir merkezinde  İstiklal Caddesi  diyebileceğimiz Vaci Caddesi’nde Mercure Budapest City Center Otelinde konakladıDobos Tortak ve ulaşım açısıEsterhazy cakendan kesinlikle herkese tavsiye ederim. Özellikle otelin kahvaltısı muhteşem. Havalimanından şehir merkezine gelmek hem çok kolay hem de ekonomik. Öyle taksi ya da otel aracı kullanmanıza gerek yok. Havaalanının hemen çıkışında bulunan 200E numaralı otobüsle yirmi beş dakikada Kobonya Kispest durağına geliyorsunuz. Burası son durak. Bileti gişeden alırsanız 350 HUF, otobüste alırsanız 450 HUF. Kobonya Kispest durağından M2 ya da M3 metro hattı ile Deak Ferenc ter ya da Vörösmatry ter durağında inebilirsiniz. Hatta Vörösmatry durağında inip açık havaya çıktığınızda karşınıza gelen Gerbeud Kafe, şehrin en tarihi ve en güzel kafelerinden, Avrupa’nın en iyi pastanelerinden.  Burada bir Esterhazy Cake ya da Dobos Torta denemenizi öneririm.

 

Tuna Nehri üzerinde yer alan ve nehrin ikiye böldüğü şehirde daha tepelik ve tarihi olan kısım Buda, düz olan ve daha hareketli kısım Peşte diye adlandırılmış. Tuna Nehri ve üzerindeki köprüler şehrin her köşesinden başka başka güzel fotoğraf kareleri oluşturuyor. Zincirli Köprü – Lanchid- en ünlülerinden. Macarlar Tuna’ya Duna diyor, İngilizce ise Danube demek.

Budapeşte notları

Doğu Avrupa’nın Paris’i sayılan Budapeşte’yi gezmenin en iyi yolu yürümek deyip çıksak da yola, her şehirde Hop On Hop Off adı verilen ve tüm şehri dolaştıran iki katlı otobüslere binmeyi de ihmal etmedik. Özellikle ilk gün nerede ne var diye etrafa bir göz atmak iyi oluyor bu sayede. Üstelik Budapeşte’de Türkçe rehberlik hizmeti de var bu otobüslerde. Hop On Hop Off ile geldiğimiz Buda’nın Kale Bölgesi’nde yürümek, her bir tarih kokan binaya, esere bakmak saatlerimizi aldı. Kale Bölgesi’ne Siklo adı verilen tarihi fünikülerle çıkmak da mümkün. Kraliyet Sarayı, Matyas Çeşmesi, Ulusal Galeri ilk gördüğümüz yerlerden. Ulusal Galeri’de şansımıza Picasso Sergisi olması ressam olan annem için büyük bir şanstı. Tarnoc utca boyunca yürüdüğümüzde rengarenk hediye dükkanları, kadınların yaptığı el işlemesi örtüler tüm canlılığıyla bize eşlik etti. Annem “kendimi hiç yabancı hissetmedim” sözünü sanırım şehir hala Osmanlı’nın izlerini taşıdığından olsa gerek söyledi. Öyle ki Buda’da bulunan Gül Baba Türbesi de bunun en güzel örneklerinden. Hediyelik eşya dükkanlarını geçtiğinizde karşınıza gelen masallardan çıkmış görüntü aslında Balıkçı Tabyası diye biliniyor. Hemen yanındaki Matyas Kilisesinde bazı yaz akşamları org konserleri düzenleniyormuş. Şehir Osmanlıların eline geçtiğinde bu kilise bir zamanlar camiye dönüştürülmüş.  İçeride olmasa bile dışarıda durup, karşıda görünen Parlamento binasının ihtişamını ya da Zincir Köprüsü’nün güzelliğini izlemek konserdeymiş hissi veriyor insana. Bu arada çok yerde karşımıza çıkan Matyas (Matthias) adı, Macar Kralı Matyas’tan geliyor.

Matyas Kilisesi

 

Matyas çeşmesi

Gellert Hill, şehrin en güzel manzaraya sahip yeri bence. Şehir merkezinden yürüyerek on beş dakikada ulaşabileceğiniz gibi iki günlük aldığınız Hop On Hop Off ile çok daha kolay çıkabilirsiniz tepeye. 140 metre yüksekliğindeki tepe uzun yıllar kötü hikayelerle anılsa da bugün turistlerin en rağbet ettiği yerlerden. Peşte’nin neredeyse tamamını görebileceğiniz bir manzaraya sahip tepede ilk olarak Özgürlük Heykeli (Szabadsag Szobor) karşılıyor. Bir kötülükle mücadeleyi temsil eden iki heykel özgürlüğün sembolü. Özellikle gece bu tepeye çıkarsanız göreceğiniz ışıklı manzara karşısında uzun bir süre uyku tutmayacağını söyleyebilirim.

Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan altı farklı köprü var. Bunların ilki ve en ünlüsü Zincir Köprüsü. Buda ve Peşte, bu köprü yapılmadan önce iki farklı kimlikmiş her ne kadar ortak bir tarih paylaşsalar da. Hala Buda’nın şaşalı binaları ve tarih kokan sokakları, Peşte’nin canlı ve güncel yaşam tarzından çok farklı aslında.

Lanchid

Avrupa’da en kıskandığım şeylerden biri de koca şehirlerin ortasındaki dev parklar. Yemyeşil, çiçeklerle dolu bu parklarda yürüyen, oturan, bisiklet süren insanları o kadar kıskanıyorum ki. Budapeşte’de de Margit Adası bunlardan biri oldu. İki kilometre uzunluğundaki adaya teknelerle gelebileceğiniz gibi, Parlamento binasının önünden yürüyerek, Margit Köprüsü’nü kullanarak  ulaşabilirsiniz.  Annemle kiraladığımız elektrikli mini araç sayesinde hem biraz ayaklarımızı dinlendirdik hem de tüm adayı ve çiçekleri bir çırpıda geziverdik. Budapeşte’ye gelip Margit Adası’na uğramadan dönmeyin hatta sandviç ya da meyvenizi alıp burada bir mini piknik bile yapabilirsiniz.

Margit Adası

Margit AdasıAvrupa’nın en eski metro hattı 1 numaralı sarı metro şehrin sembollerinden. Tüm şehri bu sarı metro ile gezebilirsiniz ayrıca. Fakat bizim gibi sadece yorulduğunuz zamanlarda kullanmanızı tavsiye ederim çünkü Tuna Nehri boyunca yürümek hayatta yaşanacak en güzel anlardan. Özellikle Parlamento Binası’nın önünden geçip, şehrin en güzel yapısının azametine ortak olmak başka bir duygu. Bir de tam bu bölgede Tuna’nın kıyısında yerde demirden ayakkabılar görmüyor musunuz, her biri farklı büyüklüklerde…Bu ayakkabılar 2. Dünya Savaşı sırasında ölen Yahudilerin ayakkabıları. Hele o çocuk ayakkabısı yok mu en fazla yirmi beş numara olan… Çok üzücü.

shoes on danube

Parlamento binası Macaristan’da demokrasinin sembolü olarak kabul ediliyor ve kırmızı kubbesiyle ülkenin en büyük binası. Londra’daki Parlamento binası esas alınarak yapılan bina, 268 metre uzunluğunda, 96 metre yüksekliğinde ve 691 salondan oluşuyor.  Parlamento Binasından sonra Budapeşte’nin en önemli dini binası Aziz Istvan Bazilikası aynı zamanda şehrin en uzun yapılarından. İlk Hıristiyan Macar kralı olan Istvan’a adanmış bu bazilikanın 96 m. Yüksekliğindeki kubbesi şehrin her yerinden görülebiliyor. 304 basamak ya da asansörle kubbeye çıkılabiliyor.

Budapeşte Aziz Istvan

Peşte tarafında görülebilecek tüm yerler Andrassy Utca denilen cadde üzerinde aslında. Deak Ferenc Meydanından başlayıp Kahramanlar Meydanı’na kadar uzanan caddede yürürken sağlı sollu tarihi binalar, oymalı kakmalı yapılar Unesco tarafından koruma altına alınmış. Cadde üzerinde ilk olarak gördüğümüz bina Opera oldu. Viyana Operası binasından esinlenerek yapılmış bina aynı zamanda dünyanın en güzel yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Muhteşem mimarisi ve iç dekorasyonu ile harika konserlere ev sahipliği yapan bina gündüz 15:00 ve 16:00 saatlerinde rehber eşliğinde gezilebiliyor.

IMG_9464Andrassy Caddesi üzerinde devam edip geçmişteki korkunç işgal yöntemlerini etkileyici bir biçimde anlatan Korku Evi Müzesi’ni gezebilirsiniz. Bizim tercihimiz yine aynı cadde üzerindeki Terör Müzesi oldu. Yeni Berlin’den döndüğüm için yıkılan Berlin Duvarından bir parçanın sergilenmesi ve Nazi Almanya’sına dair hikayeler beni çok etkiledi. Ayrıca Demir Perde ülkelerini simgeleyen demir zincirler de bu açık hava müzesini zenginleştirmişti.  Ve işte yine biraz yürüyerek şehrin bir başka büyük parkı Kent Park ya da Varosliget. Bir zamanlar kraliyet ailesinin av yeri olan bataklık bölge bugün etrafındaki restoranları, Vajdahunyad Kalesi, Avrupa’nın en büyük açık hava buz pisti, Hayvanat Bahçesi,  Güzel Sanatlar Müzesi, Kahramanlar Meydanı (Milenyum Meydanı da deniyormuş)  ile şehrin en etkileyici yerleri arasında.

terör müzesi

TErör Müzesi

Budapeşte Özgürlük Meydanı

Konakladığımız otelin bulunduğu Vaci Utca (utca cadde demek) bir ucunda Vörösmarty Meydanı  diğer ucunda Central Market Hall ile her gün defalarca yürüdüğümüz ve her mağazaya girip çıkıp neşelendiğimiz yer oldu annemle. 19. yüzyılın başından beri Budapeşte’nin en gözde mekanlarına sahip cadde her saat canlı, cıvıl cıvıl. Her tada her mutfağa hitap eden restoranları, renkli mağazaları, turistik dükkanları ile dolaşmak için hoş bir yer. Caddenin kuzey kısmı yani otelimizin bulunduğu bölgede daha çok mağazalar, turistik binalar yer alırken güney kısmı restoran ve küçük dükkanlardan oluşuyor. Caddenin sonundaki Central Market Hall, Merkez Pazar Hali, yiyecekten kıyafete, hediyelik eşyaya kadar her şeyi bir arada bulabileceğiniz ve hayli ucuz yerel pazar. Halk da yiyecek alışverişini buradan yapıyor. Benim gibi market, pazar gezmeye meraklı biri için burası tabii oldukça fazla vakit geçirdiğim yer oldu. Üst kattaki self servis restoran Fakanal Ette dekorasyonu ve yemekleriyle Macar kültürünü yaşamak isteyenlere iyi bir adres.

CEntral Market Hall

 

Schenzy BathBudapeşte’de tembellik etmeyip deneyimlediğim en güzel şey, Szchenyi Bath oldu. 1909 yılında yapılmış bu termal kompleks Budapeşte’nin en derin ve en sıcak kaplıcası. Mineral olarak zengin olan su aynı zamanda şifalıymış, bakalım ilerleyen günlerde etkisini görecek miyim? Neo-Barok tarzda yapılmış bina açık havuzları, kapalı havuzları, rehabilitasyon merkezleriyle hem etkileyici hem de çok tarihi bir atmosfer içinde. Üç gün Budapeşte’de neredeyse soğuktan titreyen ben, kendimi açık havada sıcacık suyun içinde bulunca uzun bir süre çıkmadım. Kaplıcaya gidecekseniz, yanınızda bone, mayo, terlik ve havlu getirmenizi öneririm. Tesiste de kiralayabiliyorsunuz ama ne gerek var?

Tarihi dokusu, mimarisi, kültürü, mutfağı ile dünyanın dört bir yanından turist çeken Budapeşte, bir Avrupa şehri olsa da para birimi Euro değil Forint (HUF) ve bol sıfırlı. Bizim 1 liramız onların 100 Forint’i diye düşünürseniz işiniz kolaylaşıyor.

Budapeşte’de ne yenir diye soranlara benim gibi hamur işi seviyorsanız Langos öneririm amma velakin ben sade yemeyi tercih ettim hep. Yani bildiğiniz hamur kızartması. Onlar üzerine ekşi krema ve sarımsaklı yoğurt gibi bir şey döküyorlar ve peynirle servis ediyorlar. Benim çok sevmediğim bir tat o, fakat sade kızarmış hamura hayır diyemem.

langos

Gulaş çorbası tabii ki olmazsa olmazları fakat iyi bir yerde yemek gerek, yağı fazla olabiliyor ya da içindeki et kokabiliyor. Gulaş çorbası ne derseniz, etli patatesli bir çorba diyebiliriz. Tatlı olarak Kurtos Kalacs benim vazgeçemediklerimden. Özel olarak kömür üzerinde döne döne pişen bu tatlının tarçınlısına dayanamıyorum. Özellikle Vörösmarty Meydanındaki tahta dükkancıklarda yapan biri var ki lezzeti müthiş. Yine Vaci Utca üzerinde çok başarılı bir dükkan var.

Budapeşte Vitez Kurtos

Otelimizin hemen altında bulunan Cucina İtalyan Mutfağı da iki akşam üst üste yiyecek kadar beğendiklerimizden oldu. Özellikle yemek öncesi gelen odun ekmeği ve zeytinyağı muhteşem. Makarnaları, pizzası, beyaz şarap sosundaki midyesi çok lezzetli. Vaci Utca 20 numarada hizmet veren restorana girmeden hemen yanındaki Tiger mağazası da Avrupa’da girmeden ve bunu da nasıl düşünüp yapmışlar dediğim çok şey satan mağazalardan.

Tüm Avrupa kentlerinde olduğu gibi Budapeşte’de de tarihi meydanlarda müzisyenlere ve harika müziklere tanık oluyorsunuz. Her şey çok harika gibi gözükse de tatilimizin ilk günü kaza geçiren annemin dönüşte de aynı yürüyen merdivene binecek olması bizi korkutuyordu. Asansör yok mu diyeceksiniz ama yoktu. Elimizde bavullarla inemeyeceğimiz için iki güvenlik görevlisinden annemi indirmeleri için yardım talebim şöyle yanıtlandı;

  • Nasıl çıktıysa öyle insin (ve kahkaha sesleri eşliğinde)

Tarihle, kültürle, sanatla iç içe olan bu şehirde böyle bir yanıtla karşılaşmak tabii bizi çok üzdü ve bir anda sanki geçirdiğimiz üç gün bir anda silindi gitti. Fakat hemen oradan geçen bir genç yardımımıza yetişti ve o annemi ben de bavulları indirdim. Diyeceğim o ki, insan her yerde insan. Medeniyetin beşiğinde insanlıkla alakası olmayan insancıklar varsa en ilkel sayılacak köyde de insan gibi insanlar elbet var. Hayat hep iyi insanlarla ve güzel bir Budapeşte ile karşılaştırsın seni sevgili okur.

Bloga abone olan ve bu yazıya yorum bırakan bir kişiye Hürriyet Seyahat’in 30 Seçkin Yazarından EN GÜZEL 50 YAZ TATİLİ ROTASI kitabını hediye edeceğim. 29 Mayıs Pazar 19:00’a kadar. Kazanan talihliyi bu yazının altındaki yorumlarda paylaşacağım. 

Budapeşte Şehir Parkı

IMG_9375

 

 

16 YORUMLAR

  1. Sevgili Banu hanım yazınız sürükleyici bir roman tadında olmuş…Okurken kendimi Budapeşte’de hissettim…Bu kadar mı hissettirilir karşıya yaşanılanlar,gezip görülen yerler,yenen yemekler..,Daha öğrendiğim tarih bilgilerini saymıyorum bile?Bu arada otel görevlisi hakikaten ayıp etmiş…Sıkı takipçinizim…Sevgiler…

  2. Budapeşte’ de ulaşım yemek konularındaki önerileriniz güzel bir rehber olmuş. = ) Gece nasıldı, güvenlik, insanlar… Güvenlik görevlisi örneği de güzel olmuş demek ki Ingiltere’ deki polislerdeki belki sahte kibarlık orada zorunlu değil.

  3. Banu birlikte yaptığımız gezilerin en güzellerinden biriydi..Seninle seyahat etmek bir ayrıcalık.Gezimizi çok güzel anlatmışsın
    .adeta bir kez daha gezdim.Bir de o talihsiz kazayı geçirmeseydim daha iyi olacaktı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz