Ev Alma Komşu Al

6

Seviyorum bizim atasözlerini, hani bazen sinir olup böyle laf mı olur desem de, bazıları tam yerine rast geliyor, ev alma komşu al gibi. Şimdi uzun zamandır blogumu ihmal etmemin sebebini kaynattığımı sanabilirsin sevgili okur, hatta biraz da öyle ama son on gündür ben, ben değildim. Yirmi yıldır mahalle değiştiremeyen bir kişi olarak, bir süreliğine de olsa kıta değiştirdim, araya okyanuslar kattım, benim okuyan us -kızım- için. Bu yıl, bir orada bir burada şeklinde göçebe yaşayacağım, yaşarken de farklı bir ülkedeki hatta kıtadaki anılarımı, deneyimlerimi paylaşacağım zaman zaman. Yani Kanada’dan Bildiriyorum ara ara…

Gelelim sebebi yazıma. Çok komşulu bir çocukluk geçirdim ben. Anahtarın kapıda olduğu, kek pişince tabakların dolandığı, yeni taşınana, evlenene, doğum yapana, cenazesi olana el uzatılan, kucak açılan günlerdi. Büyüdüm, kendi evim oldu ama komşularım olamadı. Hiçbirini tanıma şansım olmadı, bir iki kere aşure dağıtıp iki çift laf etmek dışında. Ya yoğunlardı, ya selamdan sabahtan hoşlanmıyorlardı ya da hata bendeydi. Diyeceğim ama, çok da diyemiyorum. Çünkü son sekiz yıldır Sapanca’da da hayatımız geçiyor ve komşularımla çok da iyi anlaşıyorum. Siteye ilk taşındığım o günü hiç unutamıyorum. Bir çay olsa da içsem diye dört döndüğüm, evimiz fazla tepede olduğundan dolayı ekmek bile almaya gidemediğim o gün, karar verdim; yeni taşınanlara mutlaka ikramda bulunacağım diye. Kararımdan da hiç dönmedim, her yeni taşınana peynirli poğaça ve termosta çay.

Toronto’da evimizde ilk sabahımız…Aynı zamanda Türkiye’de de kurban bayramı. Üçümüz de birbirimize çaktırmıyoruz ama lokmalar boğazımızda dizili. Biz bayram sabahları annemlerde cümbür cemaat kahvaltı ederken, o sabah üç bar taburesi üzerinde tünemiş, üç şaşkın. Sessiz bir ev, tezgah üstünde derme çatma bir sofra ve sadece bedenimiz orada. Kapı zili, ding dong ding dong. Hadi canım, kim gelecek bize. Kapı deliğinden bakıyorum, genç bir adam. Üçümüz yine şaşkın bir halde birbirimize bakıp o an gözlerimizle anlaşıyoruz ve ben kapıyı açıyorum. Gelen 201 numaradan Mike. Yani iki daire yanda oturan komşumuz ve elinde Kanada’ya özgü bir çeşit tart.

Bize hoşgeldiniz demek istemişler, hayat arkadaşı Michelle ile. O anki duygularımızı buraya dökmek çok zor. Babam yerine koyup elini öpmek istedim, annem yerine koyup nazlanmak istedim, kardeşlerim yerine koyup boynuna sarılmak istedim. Yok yok yapmadım tabii, fakat o tart bize baklava gibi geldi. Bu yıl komşudan kurban eti değil, Kanada tartı yedik, anlayacağınız. Meğer Mike ve Michelle haftasonu evde olmayacaklarmış, onu da haber vermek istemişler, bir ihtiyacımız olursa diye. Biz yokuz ama Matt var dediler. O da 202, yani yan komşu. O arada Matt de mail göndermesin mi, akşam bizimle tanışmak istediğini ve ona soracaklarımız varsa seve seve yanıtlayabileceğini söylemek için. Yaşasın artık on numara, yirmi üç numara, sekizinci kat yok Mike var, Michelle var, Matt var.

İnsanlık var, her yerde iyi de var, kötü de. Allah iyilerle karşılaştırsın derken, biraz daha ileri gidip; ne ekersen onu biçersin diyorum ve atasözleri kitabı yerine şimdi Matt’in bize hediye ettiği şehir kitabına göz atmaya gidiyorum müsaadenizle.

Banu Tozluyurt, Toronto…

6 YORUMLAR

  1. Harikasın Banucuğum,verdiğin enerjiyle yakındaki komşularını,arada evlerin duvarları olsa da,kendine çekmeyi başarmışsın. Aksini düşünemezdim bile…bize daha neler neler,çok çok güzel şeyler aktaracağını,paylaşacağını biliyorum. Bu güzellikleri merakla bekliyorum. Her şey gönlünüzce olsun. Kucak dolusu sevgiler…😍😘💖

  2. Ne kadar içten anlatmışsın çok duygulandım canım benim aynen ne ekersen onu biçersin. Aslında attığımız her adım gelecek hayatımızda yeşerebilecek bir tohumdur. Sevgiler…

  3. Selamlar Banu, Kanada’ya hosgeldin, sefa getirdin. Seni Project North 44 sayesinde kesfettim. Seminerine de katilmayi cok istiyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz