Kastamonu

0

 

Nihayet Karadeniz Bölgesinde bir il daha görecek olmanın heyecanı ile Kastamonu’ya doğru yola çıktığımızda kültürel, sosyal, dini, doğal bakımdan bu kadar zengin bir şehir ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim doğrusu. Bütün bu güzellikleri yanında 7000 yıllık da tarihi bir geçmişe sahip ayrıca Kastamonu. Gitmeden önce şehir hakkında yaptığım araştırmalara, şehir içinde edindiğim kaynaklar da eklenince hayli bilgi sahibi olmuştum hakkında. Kastamonu’ya dair anlatılacak o kadar çok şey var ki, hepsini bir yazıda toplamak oldukça zor ama bir konu var ki kesinlikle ayrı bir günden ayrı bir başlık. O da yemekleri…Etli ekmek, tirit, banduma, çorbaları ve daha neler neler…Hepsi ayrı bir tat, ayrı bir konu. Başka bir yazımda bunları çok daha detaylı paylaşacağım kesinlikle.
Bizim gezimizin ilk durağı Ilgaz Milli Parkı oldu. Ülkemizin en güzel doğal parklarından biri olan Ilgaz’a tırmanmaya başladığımızda başlayan kar, oteller bölgesine geldiğimizde neredeyse Duru’nun boyu kadar olmuştu. Mart ayının son günlerini çok soğuk olarak yaşadığımız ülkemizde Ilgaz bir cennet gibi geldi bize. Bembeyaz sadece bembeyaz ve tertemiz dersem yeter mi…Büyülendik adeta. Gerçekten de Ilgaz, Anadolu’nun sen yüce bir dağısın. Yanında anne ve babası, ekmek elden su gölden misali, oyun, kartopu, gezmek…bir çocuk için bundan daha mutlu bir gün olabilir mi? Ilgaz’da çok güzel bir tesis olan Mountain Resort da çaylarımızı şömine ve dağ manzarası karşısında içtikten sonra rotamızı şehre çevirdik ve ilk durağımız Kastamonu Kalesi. Kale o kadar büyülü bir mekandı ki, arabada uyuya kalan Duru’yu uykulu halde alıp, pusede bindirip arnavut kaldırımlı ve dik yokuşlu kale yollarından tıngır tıngır sürüp kalenin en tepesine çıktık kaleyi gezip aynı yoldan inip pusetten çıkarıp arabaya koyduk ve Duru hala uyuyordu. Kale, şehrin en yüksek noktasında adeta bir koruma görevlisi gibi koruyor Kastamonu’yu. İlin güneybatısında 112 metre yüksekliğindeki kayalık bir tepede bulunan kale M.S. XII. yy sonlarında yapılmış ve şehre tamamen hakim bir manzaraya sahip. Buradan baktığınızda ilk göze çarpan ünlü saat kulesi. Kaleden çok da uzak olmayan kuleye arabayla çıkmakta fayda var. Hükümet Konağının arkasında Sarayüstü Tepesi denilen noktada yer alan kuleyi yazın ziyaret etmek çok güzel olsa gerek. Bahçesinde esen püfür püfür rüzgar yanında bir bardak taze demlenmiş çay hiç fena olmaz. Biz kuleyi gezerken Duru hala arabada uyuyordu ama şehre indiğimizde gözlerini kocaman açmış ve çay pasta diye tutturmuştu. Kastamonu çarşısı içinde yer alan 500 yıllık Nasrullah diğer adıyla kambur köprü karşısında bir pastanede çayımızı içerken Kastamonu halkı da akşam telaşına kapılmıştı bile. Biryerlerde insanlar çalışıyor, biryerlerde evine gidiyor, biryerlerde uyuyor, hasta yatıyor, ölüyor, geziyor, okuyor ….bizim gibi turist…hayat akıp gidiyor.
 

Kastamonu’da konakladığımız Sinan Bey Konağı, şehrin en eski konaklarından.Odamızdaki yatak ise Duru kadar bizi de mest etti. Dantel cibinlik ile süslenmiş yatağı, cumbalı pencereleri, tahta nişleri, yüksek tavanlı odaları ile tam bir tarih kokan bu konakta bir gece geçirmenizi öneririm yolunuz buralara düşerse.

Kastamonu dini açıdan da oldukça zengin. Külliyeleri, medreseleri, motif motif işlenmiş oymalı sedefli camileri ile ruhunuzu dinlendiren, sizi bambaşka dünyalara götüren bir şehir. En ünlüsü olan Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi, Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 yılında yapılmış. Külliye içinde cami, türbe, dergah, kütüphane, asa suyu, şadırvan ve dergah evleri mevcut. Türbe yanında incecik akan Asa Suyu, berrak ve çok hafif akan bir su. Zemzem suyu tadında ve şifalı olduğundan ziyaretçilerin mutlaka içtiği bir su. Şeyh Şaban-ı Veli’nin hemen alt tarafında bulunan Nasrullah Külliyesi, Nasrullah Kadı isimli bir hayırsever tarafından 1506 yılında yaptırılmış. Mehmet Akif Ersoy, Milli Mücadeleyi destekleyen konuşmalarını burada yapmış. Külliye içindeki Kastamonu’nun meşhur Çekme Helvasının yapıldığı atölye tam belgesellikti doğrusu. Geleneksel yöntemlerle yapılan helvanın malzemesi sadece şeker ve un, hakikaten de çekilerek yapılıyor ve seyretmesi çok zevkli. Nasrullah camisinin arkasında yer alan Münire Medresesi içindeki El Sanatları Çarşısında Kastamonuya ait her türlü el sanatları ürünlerini bulabilirsiniz. Yörede dokuma özellikle de el işi tel kırma örtüler çok ünlü. El tezgahlarında el emeği göz nuru yapılan ve çeşit çeşit isimlerle kenarları bağlanan renk renk desen desen masa örtüleri insanın içini ısıtıyor.

 

Kastamonu’ya gidip de görmeden dönmeyeceğiniz yerlerden biri Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi, diğeri Arkeoloji Müzesi. 1910 yılında İttihat ve Terakki Kulübü’nün Kastamonu şubesi olarak inşa edilen arkeoloji müzesi Kurtuluş Savaşı yıllarında İstiklal Mahkemesi olarak da kullanılmış. Liva Paşa Konağı ise, Kastamonu’nun sivil mimarlık örneklerinden biri. Bodrum katıyla beraber dört katlı olarak inşa edilen konağın bodrum katında mutfak ve hamam kısmı, zemin katta kışlık odalar, üst katta da yazlık odalar yer almakta. 19. yy. geleneksel Kastamonu ev yaşantısının cansız mankenlerle canlandırıldığı konak Duru’nun en beğendiği yerlerden oldu.

 
“Gelişiniz güle güle, gidişiniz güle güle, her işiniz güle güle” demiş Şeyh Şaban-ı Veli ve biz de güle güle ayrıldık Kastamonu’dan.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz