Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü gerek genişliği gerek rüzgarlı havada bir deniz gibi dalgası ve tuzlu olması nedeniyle halk arasında daha çok “deniz” olarak anılır. Gerçekten de uçsuz bucaksız görüntüsü ve üzerindeki irili ufaklı adalarıyla bize de bir gölden fazlasını yansıttı. Daha önceki Van seyahatimde görme fırsatı bulamadığım Akdamar Adası’na bu kez ayak bastım ve Doğu Anadolu’nun göğsüne işlenmiş bir inci gibi, Van Gölü’nün mavi sularında süzülen bu adada vakit geçirdim Armağan ve diğer turjuvistler ile.
Akdamar Adası’nın bana göre en çarpıcı yanı, 10. yüzyılda inşa edilen Surp Haç Ermeni Kilisesi. Vaspurakan Kralı I. Gagik’in emriyle inşa edilen bu yapı, yalnızca dini bir merkez değil, aynı zamanda bir sanat şaheseri. Dış cephesindeki kabartmalar; İncil’den sahneleri, hayvan figürlerini ve günlük yaşamdan kesitleri betimliyor. Taşların diliyle anlatılan bu öyküler, zamana meydan okuyarak yüzyıllardır ayakta kalmayı başarmış. Kilise, 2007 yılında restore edilerek müze haline getirilmiş.
Akdamar ya da Ahtamar Adası’nın ismi nereden geliyor derseniz elbette pek çok efsane var bununla ilgili. Ben buraya yazmak için en sevdiğimi seçtim; rivayete göre, Ermeni bir keşişin güzeller güzeli kızı Tamar, Van Gölü’nün karşı kıyısındaki çobanla gizli gizli buluşurmuş. Genç çoban her gece yüzerek adaya gelir, Tamar da elinde bir fenerle ona yol gösterirmiş. Fakat bir gece, kıskanç birileri feneri söndürmüş. Genç delikanlı gölde yolunu kaybetmiş ve boğulmadan önce “Ah Tamar!” diye haykırmış. İşte ada, o ağıtla özdeşleşmiş: Akdamar, ya da halk arasında söylendiği gibi “Ah Tamar!”olmuş.
Adayı çevreleyen badem ağaçları, serbestçe gezen yabani tavşanlar adanın doğal güzelliklerini sergilese de maalesef çok bakımsız olması ve her yere dağılmış çöpler insanın niye bu kadar özensiz ve bencil olduğunu sorgulatıyor. Gevaş’tan kalkıp adaya misafir taşıyan teknelerin özensizliği, güvensizliği ve bakımsızlığı da ayrı bir konu. Ne bir can yeleği ne bir güvenlik uyarısı. Yüksek sesle müzik ve pislikten solmuş, bakımsız oturak ve araç. Gerçekten insan üzülüyor, kızıyor, reaktif oluyor istemeden.
Akdamar, sadece bir ada değil; bir kültürün, bir inancın, bir aşkın, bir yitirişin ve bir yeniden buluşmanın sembolü. Çok daha özenli ve bakımlı olmayı hak ediyor. İlgililere duyurulur.