Pedagog Gözde Erdoğan İle Çok Özel Bir Söyleşi

1

Ekranların dadısı olarak bildiğimiz pedagog Gözde Erdoğan ile geçtiğimiz günlerde onun deyimiyle “çok özel” bir söyleşi yaptık. Neden çok özel derseniz, Gözde ilk defa bu kadar özelini anlattığı bir sohbet olduğunu söyledi. Çocukluğu, pedagog desteği aldığı yıllar, bu mesleği seçmesi, mesleğinde karşılaştığı zorluklar ve daha neler neler. İşte Pedagog Gözde Erdoğan ile keyifli röportajımız.

Gözde, çok klasik bir soru olacağını bilsem de merak eden çok kişi vardır, sormadan edemeyeceğim. Nasıl bir çocuktun, hikayeni biraz anlatır mısın?

İstanbul Fatih’te doğdum. Plansız ama çok istenen bir bebekmişim. Eğitimci bir ailenin kızıyım. Aşırı sevgi dolu ama bir o kadar da zor bir ortamda büyüdüm. Doğu kökenli bir ailenin İstanbul’a uyum sağlama çabaları ile onlarla göçmüş ve geçmiş kültürlerini devam ettirmeye çalışan anneanne, babaannelerin de olduğu, gecekondu semtinde bir aile apartmanında geçti çocukluğum. Kendimi bildim bileli ilişkileri duygu bazında gözlemleyen biri oldum, daha çocukken bir sünger gibi emiyordum tüm aile içi ilişkileri.

Annem ben beş yaşındayken çalışmaya başladı ve anaokuluna yazıldım. Kalan zamanda da ağabeyim bakıyordu bana. Babamın müdür olduğu ilkokulda başladı okul hayatım. Özgüvenim çok yüksekti, ilk gün sınıfa tek başıma girdim, herkesle iletişim kurdum. Çok sosyaldim, aslında özgür olan varoluşumu orada başlattım diyebilirim.  Sonrasında da çöküş ve depresyon…

Üçüncü sınıftayken babamın hem okulda hem özel hayatta çok kötü bir dönemi oldu. Başımıza gelmeyen kalmadı ama her yandan saldırıyordu şanssızlıklar ve babam istifa etmeye karar verdi. Beni de gecekondu mahallesindeki ilkokuldan alıp İstanbul’un en zengin, modern semtlerinden birindeki okula yazdırdılar. Okulda diğerleri tarafından kabul edilmedim, itildim, dışlandım ve işte depresyon orada başladı bende.

Üçüncü sınıftasın ve okulda arkadaşları tarafından kabul edilmeyen öğrencisin, bu çok büyük bir travma, nasıl baş ettin?

Edemedim. İyi-kötü, siyah-beyaz, iniş-çıkışla ilk o zaman tanıştım ve fiilen yaşadım tüm zıtlıkları. Çok sosyal, sevilen biriyken, istenmeyen, küçük görülen biri haline geldim. Üstelik annemin çalışmasıyla birlikte çevre de beni iteklemeye başladı. Bir pencerenin önünde oturuyorsun, çok istediğin parka yaşıtların anneleriyle gidiyor, seni almıyorlar ve sen o camın önünde bekliyorsun. Küçük bir çocuğun ağlamasının, isyanının hiçbir değeri olmadığını gördüm. Sonrasında da bir pedagogdan destek almaya başladım.

Nasıl etkiledi seni pedagoga gidiyor olmak?

Üzüyordu, etiketleniyordum. Annem babam ellerinden geleni yaptılar, o dönemde beni pedagoga götürdüler ama çocuk aklınla bunu düşünemiyorsun. Neden ben değişiyorum, hatalı, eksik olan hep ben miyim, niye diğerleri gitmiyor da ben gidiyorum diye sorular kafamda. Hep bir vizyonum vardı ama, tünelin ucunda bir ışık olduğunu biliyordum. O bana rehber oluyordu.

Pedagog olmayı seçmenin, üçüncü sınıfta pedagog desteği almaya başlamakla bir ilgisi var mı?

Tabii tüm bunlardan çok etkilendim. Çocukları kurtaracağım diyerek seçtim bu mesleği. Yaşadıklarımın etkisi çok ama olumlu mu olumsuz mu emin değilim. 25 yaşında daha mesleğimin çok başında iken aile danışmanlığı yapıyor, evlerde çalışıyordum. Bu, o zamanki yaşımla ve deneyimimle kıyaslandığında çok kabul edilebilir bir şey değildi. Bu yüzden de pek çok uzman tarafından yaptığım şey kabul edilmiyor çünkü ezber dışıyım. Zaten mesleğimde beni ne çocuklar, ne çalıştığım aileler, ne mesleki deneyimler yordu, beni yoran dış dünyadaki savaş.

Biraz da Dadı programından bahsedelim mi? Seni bu programla daha çok tanıdı insanlar, diyebilir miyiz?

Dadı, İngiltere menşeli bir program, orijinal adı Supernanny.  Jo Frost, kendisi gerçek bir dadı, programa imza atmış bir kadın. Hiçbir şekilde konuşulmayan, üstü örtülen konuları, gözle görülebilir, uygulanabilir, izlenebilir ve farkındalık kazandırmaya yönelik hale getirmişler. Türkiye’de de çok ilgi gördü. Üstelik gece yarısı yayınlanıyordu, buna rağmen herkes ilgiyle izledi, çok ses getirdi.

Çok kısa bir süre sonra kendi çocuğunu kucağına alacaksın, annelikle ilgili endişelerin var mı?

Hiç yok. Hata yapacağıma o kadar eminim ki. Bununla ilgili hiçbir iddiam olmadı zaten. Hiçbir zaman kimseyle annelikle ilgili varoluş sahasına girmedim. Herkes öyle zannetse de…Ben, çocuğumun sahibi olmayacağım, o çocuğa sadece aracıyım. Herkes haddini bilmeli, önce ben. Çocuğumla ilgili hayalim de yok benim ama yapmak istediklerim var. Mesela gezmeyi sever inşallah. Sevmezse de yapabileceğim bir şey yok. Onun ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda ona güvenli bir hayat kurmak, tek isteğim bu.

Belli konularda sıkıntısı olan çocuklar ya da ebeveynler sana geldiğinde nasıl bir süreç başlıyor?

Anne, baba ve çocuğu birlikte görüyorum. Çocuk serbesttir, bana her şeyi akıtır, ne istediğini söyler, ne isterse onu yapar. Anne baba da söylüyor ama diliyle değil, davranışlarıyla. Sorumu yanıtla da gideyim diyen de var, ben hiç böyle düşünmemiştim diyen de. Ya da anlattıklarınız bana çok ağır geliyor deyip dinlemeyen. İşte yine haddini bilmek meselesine geleceğim burada. Anne baba izin verdiği sürece ben çocuğa yardımcı olabilirim. Anne baba elele gelirse gerçekten başarıya ulaşıyoruz.

Şu ara sana gelen çocuklarda en çok hangi problemle karşılaşıyorsun?

Çok kaygılılar. Anksiyeteleri çok yüksek. Çocuklar hayatın hiçbir gerçeğiyle yüzleşmiyor. Narsizm en büyük sorun ve olmaya da devam edecek. Eskiden sınırlar, kurallar, beklemek diye bir şey vardı. Şu anda bırakın çocuğu, beklemeyi bilen yetişkin yok. Bir eksik için düşünürsün, hayal edersin, beklersin. Çocuk “istiyorum” diyor hemen her şey yapılıyor. Teknolojiyi çok iyi kullanan değil ilkel ihtiyaçlarını karşılayabilen çocuklar yetiştirebildiğimiz çocuklar hayatta kalacak.

Senin de kitapların var; Hayat Evde Başlar, Ben Ne Söylerim Çocuğum Ne Anlar, Hayat Oyunla Başlar (0-3 / 3-6 Yaş), Çocuklu Hayat, maşallah bu arada.

Daha çocuk sahibi olmaya karar verdiğimiz anda pek çok kitapla tanışıyor ve gebelik, doğum, ilk yaş, üç yaş, on yaş, ergenlik…pek çok kitapla devam ediyoruz. Kitabi bilgilerle çocuk yetiştirmek ne kadar doğru ya da gerçekçi? Kitaplar bilgi için gerekli, içgüdüleri yok etmek için değil. Ben kitaplarımı sadece teknik ya da  sonuç odaklı yazmamaya özellikle dikkat ediyorum. Her bir bilginin sebebini de yazmaya çalışıyorum ki ebeveynler çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını anlayabilsin. Bilgiye ihtiyaç var evet ama bu demek değil ki çocuk birebir kitapla yetiştirilecek.  Bir anne iki çocuğuna bile aynı davranamıyor, çok farklı özelliklerle doğuyor her biri.

Psikolog, pedagog, rehber ve psikolojik danışman, psikiyatr… peki ama kim bunlar?

Ben Hacettepe Çocuk Gelişimi Bölümü mezunuyum Gelişim psikolojisi üzerine master yaptım. Bunun ceremesini de çok çektim. Çok ciddi psikoloji ağırlıklı vaka çalışmalarım var. Tüm eğitimlerimi de psikoloji üzerine devam ettirdim. Yalnız sektörümüz o kadar karışık ve mesleki gruplar arası çatışma içinde ki. Psikologlar, çocuk gelişimcileri kabul etmiyor, çocuk gelişimciler de psikolog ya da PDR uzmanlarını. Rehber ve psikolojik danışmanlar, çocuk gelişim uzmanları, sosyologlar, eğitim uzmanı olarak kendini tanıtanlar var. Tabii bir de tıbbi değerlendirmede psikiyatrlar var. Çocuk psikolojisi ve ebeveyn danışmanlığı konusunda maalesef ki saydığım meslek grupları dışında bir de alakasız kendini uzman olarak tanıtan kişiler var. Kısacası herkesin birbiriyle savaştığı bir alan bu. Sistem yanlış, meslek tanımları ve iş sahaları yetersiz. Popülarizm uzmanlar arasındaki savaşı tetikleyebiliyor.  Çocuk psikiyatri çocuklarda sınır problemlerle ilgilenir. Tıbbi geçmiş alınır ve nörolojik değerlendirme ile birlikte ilaçlı tedavi başta olmak üzere bir yol haritası izlenir. Psikologlar, psikolojik hikayeyi aldıktan sonra çocuk ve aile üzerinden teröpatik ilişkiyi sürdürür. PDR uzmanları ise ağırlıklı olarak okul bazlı çalışır. Eğitim pedagojisi üzerinde destek verebilirler. Çocuk gelişimi uzmanları -ki her çocuk gelişimi okuyan uzman olarak mezun olamaz-  gelişimsel değerlendirme yapabilir ve aile danışmanlığı konusunda destek verir. Bütün bu uzmanlık alanları ise, devam edilen eğitim programları, vaka incelemeleri ve deneyimlerle şekil alır. Karmaşa meslek etiğinin ve mesleki yeterlilik gözetmeksizin meslek gruplarının sürekli alanlarını belirlemeye çalışması ve bunu belirleyecek bir mertebenin Türkiye’de hala olmamasından kaynaklanıyor. Herkesin haklı olduğu bir yerde sistem yanlıştır.

Bu hayatta sana ilham veren amacın, misyonun nedir?

Bir nesil yetiştirmek istiyorum ve yetiştiriyorum da. Binlerce dokunduğum çocuk var. Elimden geldiğince ve onlar beni görmeyi istediği sürece danışanlarımla görüşmeye devam ediyorum. Birinci nesil büyüdü, okula başladı. İkinci nesil doğdu, büyüyor. Onları da okula başlatıp, anne babalarıyla ilişkilerinin iyi olduğunu görmek, bu şekilde nesillere dokunmak, bundan daha anlamlı başka ne olabilir?

Çok yakında kızını kucağına alacaksın. Sana eşin ve kızınla ve tüm çocuklarınla çok mutlu bir hayat dilerim Gözde. Doğumuna günler kala röportaj isteğimi kırmadığın için de ayrıca teşekkür ederim ama tam bir yıl sonra yeniden bu kez kızınla beraber bir sohbet talebim olacak, hazır ol.

Fotoğraflar: Elif Yirmibeşoğlu

Mekan: Erenköy Beyaz Fırın

 

 

 

 

1 Yorum

  1. Bu yazı, psikoloji ve çocuk gelişimi alanlarında yaşanan mesleki karmaşaya dikkat çekiyor ve sektördeki çeşitli uzmanlık alanlarının birbirleriyle olan çatışmalarını vurguluyor. Gerçekten de, psikologlar, çocuk gelişimciler, rehber ve psikolojik danışmanlar arasında yaşanan bu rekabet ve çatışma, sektörün gelişimine engel olabilir ve hatta danışanların doğru yardımı almasını da zorlaştırabilir. Türkiye’de mesleki etiğin ve yeterliliğin ön planda olmadığı, meslek gruplarının kendi alanlarını belirlemekte zorlandığı belirtiliyor. Bu karmaşa, sektördeki gelişimin önündeki engellerden biri olarak görülüyor. Uzmanlık alanlarının netleştirilmesi ve meslek etiğinin güçlendirilmesi, sektördeki bu tür sorunların çözümüne yardımcı olabilir. Teşekkür ederim. Sevgi ve saygılar…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz