Lapland ve kutup gezisi de yaptık ya artık ölsem de gam yemem. Komodo Adası’nda komodo ejderlerini, Kenya’da aslan çiftleşmesini gören bu gözler haskilerle safariyi, geyiklerle muhabbeti, meşhur buzkıran gemisi Sampo ile buz tutmuş denizde seyahati ve yine buzda denize girmeyi yaşadıysa sıradaki hiçbir macera beni korkutamaz.
Karlar altındaki Laponya için seyahat fikri ailede benden çıkmıştı ve işin ucunda Kuzey Işıkları (Aurora Borealis) olunca sevgili kocam da fotoğraf meraklısı olduğundan seçim hoşuna gitmişti. Bizim ergen bu ara hiçbir şeyden mutlu olmadığından pek hevesli değildi ama sonra bizimle gelecek arkadaşımızı ve kızını duyunca bir anda o da heveslendi.
Laponya’ya gidiyoruz deyince çoğu insan nereye, nereye? ya da Japonya mı? diye soruyordu doğal olarak çünkü çok fazla bilinmeyen bir bölge ya da şöyle söyleyeyim ülkemizden çok fazla giden yok ama bundan sonra olacağı kesin. Ya da eksi yirmi beş derecede ne işimiz olduğunu düşünenler, içten içe bizle dalga geçenler de ayrı bir grubu oluşturuyordu.
Soğuğa, gidişimizin maceralı olmasına, sürekli kat kat giyinmemize rağmen unutamadığım tatillerden biri oldu diyebilirim. Buzdan bardaklarla içki içmek, haskileri sevip onlarla safari yapmak, bir geyikle yan yana oturmak hatta geyik kızağı sürmek, buz tutmuş gölde motosiklet kullanmak, buzları kıran gemiyle seyahat ve buz tutmuş Baltık Denizi’nde yüzmek kaç insana nasip olur sizce?
Laponya, ormanların, su kanallarının, nehirlerin bolca olduğu bataklıklar bölgesi. Finlandiya, İsveç ve Norveç’in kuzey kutup çizgisine sınırı olan bölge tam bir beyazlar cenneti. Laponya’ya nasıl gidilir diye kafanızda çok büyütmeyin çünkü öyle tahmin edildiği gibi uzak değil. Biz Türkiye’den Rovaniemi’ye direkt uçan ilk gruptuk. Çünkü normalde direkt uçuş yok. Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye oradan da iç hat uçuşu ile Rovaniemi’ye gidiyorsunuz ve toplam 4,5 saatlik bir sürede kuzey kutup dairesine ulaşıyorsunuz. Bizim direkt uçuşumuz da 4 saat sürecekti fakat giderken yaşadığımız minik bir macera nedeniyle biraz geç indik. Dönüşümüz ise tam üç saat kırk dakika sürdü. Saat farkı yok işin ilginç yanı. İnsan böyle farklı bir yere gidince arada çok fark olacak sanıyor.
Rovaniemi Havaalanı The Offical Airport of Santa Claus olarak geçiyor yani noel babanın resmi havalimanı. E noel babanın resmi ülkesine gelince tabi havalimanı da oyun parkı gibi, her yanda geyikler, noel baba figürleri, maskeler. Uçaktan indiğimizde bastığımız buzun bir hiç olduğunu limandan çıkıp otobüse binerken çok daha iyi anladık. Hava eksi üçü gösteriyordu ve çok üşümesek de yerler kalın bir cam kütlesi şeklindeydi. Yollar çok buzlu olmasına rağmen tuzlama yapılmıyor, herkes kar lastiği kullanıyor.
Rovaniemi, Helsinki’nin sekiz yüz kilometre kuzeyinde, Kemijoki ve Ounasjoki nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuş, kuzeye seyahat edenlerin ve güneyden gelenlerin durağı olan modern bir şehir. Yılın iki yüz günü karlar altında olan şehir, kuzey ışıklarının da en iyi görüldüğü yerlerden. Otelimiz Santa’s Santa Claus Rovaniemi’nin ana meydanına ve Ounasjoki nehrine yürüyerek beş dakika mesafede, şirin barların, önceden adını aldığım restoranların hemen yanında dört yıldızlı adına yakışır bir noel oteli. Gelişimiz biraz maceralı olduğundan bavullarımızı şehrin merkezindeki Santa Claus Hotel’deki odalara koyar koymaz bu gezide çok merak ettiğim yerlerden biri olan Arctic Light Otel’e doğru yola çıktık.
Lapland Arctic Light Otel
Rovaniemi’den yirmi dakikada bembeyaz ağaçların, bahçesini yıldız gibi parlayan ışıkların süslediği şirin evlerin olduğu masal gibi bir yoldan rüyada bile göremeyeceğiniz bir otele geldik. Burası hem bir buz otel hem de restoran ve ışık kirliliği olmadığından kuzey ışıklarını görebilmek için çok uygun bir mekan. Hayatımda ilk defa iglo evleri burada gördüm. Tepesi tamamen cam olan bu minik odalarda kalmak için tuvalet ihtiyacınızın olmaması gerekiyor çünkü odalarda wc mevcut değil. Bahçesinde kızaktan bisiklete, saunalardan geyiğe kadar çok değişik aktiviteye imkan veren otelin barı ilk geceden buraya aşık olmam için yeterliydi.
Bir bar düşünün buzdan, bar masaları hayal edin buzdan, oturduğunuz tabure, elinizde tuttuğunuz shot bardağı her şey buz. İçkilerimizi alıp restoran bölümünü gezmeye devam ederken buzdan masaların kalınlığına bakarken havanın ne kadar soğuk olduğunu mu düşüneyim, bu buz kütlelerinin nasıl yapıldığını mı bilemedim. Kapısında geyikleriyle, tamamen ahşaptan yapılmış Chalet (Fince kota) denilen dağ evi görünümlü restoranın içindeki şömine, ahşap kaseler ve kaşıklarla bir anda kendimi Heidi zannettim desem abartmış olmam. Burada somon yemenizi tavsiye ederim yolunuz olur da düşerse. İglolara gelince evet çok ilginç görünüyor ama konaklamak için çok uygun değil, hele çocuklu tatil yapıyorsanız.
Sabahlar olmasın diye burası için söylemişler sanırım çünkü hava neredeyse saat onda aydınlanıyor. Akşam da dört gibi kararmış oluyor ve yedide gece moduna geçiyorsunuz. Yaklaşık altı saat gün yüzü görüyorsunuz ama gördükleriniz altı yıl anlatacak kadar heyecanlı ve keyifli. İlk durağımız Haski Çiftliği.
Rehberimiz otelden çıkıp önce kıyafetlerimizi alacağız deyince gerek yok dedik çünkü neredeyse tatil parası kadar kıyafet parası ödeyip iç çamaşırlarımıza kadar termallenmiştik. Özel ayakkabı, çorap, bere, atkı, tulumdan oluşan kıyafetleri giymezsek daha ilk dakikadan donacağımız söylendiğinde abartıyorlar dedim ama kıyafetleri görünce vardır bir bildikleri deyip, kendi kıyafetlerimizi torbalara doldurup hepimiz Ninja kaplumbağaları gibi yola dizildik ve çiftliğe vardık.
Haskilerle tanışma
Hiç hayvan sevmeyen birinin bile bu manzara karşısında fikrinin değişeceğine garanti veririm. Alaska ve Sibirya türü yüzlerce Haski hepsi bir ağızdan havlıyor. Neden mi, yerel rehberin söylediğine göre bizi görünce heyecandan. İnsanları davet ediyorlarmış, onlarla gezsinler diye. Hepsi sanki bir korodaymış gibi bağırıyor ve aynı anda hareket ediyorlar. Rehber kızakların nasıl kullanılacağını anlatırken ben biraz daha köpeklere yaklaşıp sevmek istiyorum ama o da ne, kızakları biz mi kullanacağız? Burası sürpriz oldu, neyse ki Erkan var, o iyi bir Haski şoförü olur biz de Duru ile önde otururuz. Ve işte ormanın içinden geçerek yaklaşık beş kilometre olan Haski safarimiz başlıyor. Sekiz köpeğin çektiği kızağı ayaklarınızı fren gibi kullanarak yönetiyorsunuz. O da ne bunlar koşmuyor, uçuyor adeta. Duru ile ben kızağın önünde önce koltuğa yapıştık fakat sonra manzara, köpeklerin birbiriyle kagva edişi, çiş yapmaları, hatta bir iki tanesinin çiftleşmesi gibi o kadar doğal anlar yaşadık ki kendimizi yola ve köpeklere bıraktık.
Köpekler ara ara kar yiyorlar, sonradan öğrendiğimize göre kar yiyerek ısılarını dengeliyorlarmış. Virajlara girerken Erkan’ın bazen bizi kar yığınlarına sokmasına ya da sürekli kızağı sağ çekmesine söylenirken cep telefonunu düşürmesin mi? Gülmekten karnımız ağrırken arkadan gelen yerel rehber neyse ki imdadımıza yetişti ve turun bize biraz daha pahalıya gelmesini engelledi. Yazık değil mi hayvanlara diyebilirsiniz ama onlar çok mutlu. Ne kadar koşarlarsa o kadar sağlıklı oluyorlar. Özellikle bahar aylarında haftada üç dört gün koşturuluyorlar yani onların doğası bu. Kızaklar çok hızlı gittiğinden gözlük takmak gerekiyor ve kıyafetlerin önemini işte o an anladım. Fotoğraf ve video çekmek için beş dakika açıkta kalan elimin normale dönmesi üç saat kadar sürdü. Haskiler üşümüyor korkmayın, tüyleri onları koruyor ve eksi kırk dereceye kadar sorun yok. İki yaşında koşmaya hazır olan haskiler on iki yaşına kadar bu hızda koşabiliyorlar. En kuvvetli olan ve ipi en gergin halde koruyan köpekler en arkada, zayıf ve tembel olanlar ortada koşuyor. En önde lider olan Haski genelde dişi oluyor ve erkekler onu izliyor.
Geyik muhabbeti de yaptık
Haski çiftliğinin hemen yanında bulunan geyik çiftliğinde bizi Jonas adında Sami bir rehber karşıladı. Burası Laponyanın yerli halkı Samilerin çiftliği ve tüm geyikler onlara ait. Kızılderili çadırına benzer bir çadırda önce yaban mersinli çayımızı içtik ve ardından geyikler hakkında bilgi aldık.
O kadar ilginç şeyler anlattı ki, doğduktan yarım saat sonra ayağa kalkıyorlar ve bir gün sonra bizden hızlı koşabiliyorlarmış. Noel Baba’nın kızağını çeken geyikler Finlandiya’da sadece Lapland bölgesinde yaşıyormuş. 180 bin nüfuslu Lapland’de 200 bin kadar geyik var yani insandan fazla. Bütün geyikler doğada serbest dolansa da her birinin sahibi var ve kulaklarındaki etiketten kime ait olduğu anlaşılıyor. Geyikler burunlarıyla karın içinde ot aradıklarından yerel dilde bunlara kardelen anlamına gelen Karubu da deniyor.
Geyiklerin boynuzları dört kilodan sekiz kiloya kadar değişiyor ve bir boynuzlarını kaybettiklerinde psikolojileri ciddi anlamda bozuluyormuş. Bazen de geyikler kavga etmesin diye boynuzlarını kestikleri oluyormuş ama kesim işlemi onlara acı vermiyormuş. Bu kadar sözün ardından sıra en heyecanlı kısma geldi, geyiklerle buluşma anı. Yine Haskilerde olduğu geyik kızaklarını da biz kullanacağız ve her kızağa iki kişi binebiliyor. Bu da demek oluyor ki ben tek bineceğim. Nani adlı geyiğim biraz tembel, önce pek kımıldamak istemedi ama benim tatlı dilime ve geyik muhabbetime dayanamadı ve öyle güzel gezdirdi ki beni dönüşte bırakmak istemeyip çitlere bile vurdu kendini. Bir ara geyiği sürerken arka kızaktaki geyiğin boynuzları benim boynuma uzanmıştı o kadar samimiydik anlayacağınız. İlerleyen anlarda öndeki kadının bana “geyiğinize dikkat edin bana çarpacak” demesi hala aklıma geldikçe gülüyorum. Geyik bu ayol.
Yaklaşık üç kilometrelik beyaz dantel gibi yolda bugüne kadar sadece şömine üzerlerinde gördüğüm boynuzlarla yakın temasta olup bir geyik sürmek bugüne kadar yaşadığım en güzel anlardandı. Ha bu arada beş yıllık geyik sürüş sertifikamızı da aldık hem de tüm Avrupa’da geçerli.
Noel Baba’nın köyündeyiz
Bütün dünyada “Noel Baba” olarak bilinen, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa Klaus diye anılan aslında ülkemizde Demre’de doğduğu bilinen, çocukları hediyeleriyle sevindiren kırmızı kıyafetli, sakallı Noel Baba’nın köyündeyiz bu defa. Burası tam bir masal diyarı diyebilirim.
Kapıda bizi karşılayan dev çam ağacı, biraz ilerlediğimizde ışıklarla süslenmiş her biri tahtadan yapılmış restoran, kafe, hediyelik eşya dükkanlarına ait binalar, kuzey kutup çizgisinin (Arctic Circle) geçtiği yeri belirtmek için ışıklarla kaplanmış çizgi şeklindeki ip, her yerden gelen sanki bir kar küresinin altındaki düğmeye basıp çalmaya başlayan müzik… Bir Avrupa ülkesinde değil de pamuklardan yapılmış bir rüya şehrinde gibi hissediyorsunuz karlarla kaplı çam ormanları içinde yürürken. Finlandiya noel babanın resmi ülkesi olarak kabul edilmiş olmakla beraber bu köy noel babanın tam da yaşadığı yer olarak tescillenmiş. İsteyenler noel baba ile fotoğraf çektiriyor o da 45 euro karşılığında size ho ho ho diyor. Değer mi bu paraya bence değmez. Onun yerine köyün hemen girişinde bulunan noel baba postanesine girip orada bulunan değişik kartlardan alıp sevdiklerinize iki satır yazıp yollamak bence çok daha eğlenceli. Hatta iki tercih sunmuşlar, isterseniz şimdi yolluyorsunuz, isterseniz yeni yılda.
Yaklaşık altı milyon nüfusu olan ülkede iki milyona yakın sauna var. İnanılmaz değil mi? Onlar için bir kafeye gitmek gibi saunaya girmek. Biz nasıl misafirlerimizi çay sofralarında ağırlıyoruz onlar da evlerindeki saunada ağırlıyorlar. Üstelik saunaya girmeyi kabul etmezseniz bu büyük bir ayıp oluyor. Saunaya kadın erkek beraber ve çıplak giriyorlar. İki kişilik saunalar olduğu gibi daha kalabalık gruplar için de var ve ister yatarak ister oturarak istirahat edebiliyorsunuz. İlk gece gittiğimiz Arctic Otel’in bahçesinde bulunan bir saunaya fotoğraf çektirmek için girdik sadece yoksa biz denemedik ama gölde özel sauna deneyimi adı altında değişik aktiviteler mevcut.
Önce fin hamamında rahatlıyorsunuz sonra buz gibi göle girip dolaşım sisteminizi canlandırıyorsunuz. Yaklaşık üç saat süren bu aktiviteyi yapacak kadar cesur değildim henüz.
Dünyanın en büyük buz yapısı, Snow Castle
Laponya’ya gitmeden önce en merak ettiğim şeylerden biri buz otel kavramıydı. Nasıl olur da buzdan otel olur, buz otelde nasıl kalınır, buz otelde konaklamanın geceliği ne kadardır gibi soruları eminim siz de okumak istersiniz. Rovaniemi’ye yaklaşık 1,5 saat uzaklıkta bulunan sanayi şehri Kemi’de her yıl kış aylarında yapılıp yazın eriyen Snow Castle aynı zamanda dünyanın en büyük buzdan yapısı. Tamamen buz ve kardan yapılan otelin girişinde uzun bir koridor ve farklı büyüklüklerdeki buz odalar mevcut.
1996 yılından beri her kış farklı bir temayla yeniden inşa ediliyor. Yani heykeller ve figürler değişiyor ama şapel, restoran ve otel değişmeyen kısımlardan. Ortalama ısının -5°C olduğu yapıda tüm odalarda buzdan yataklar var ve üzerleri geyik postu ile kaplı. Bunun yanı sıra konaklayacak misafirlere uyku tulumları da veriliyor. Odaların duvarlarında değişik heykeller de bulunuyor.
Herkesin en çok sorduğu tuvalet sorusu gerçekten sorun çünkü odalarda mevcut değil. Binanın dışına çıkmanız gerekiyor bu ihtiyaç için. Ayrıca eşyalarınız da odalarda bulunmuyor, resepsiyonda size verilen dolaplara yerleştiriyorsunuz. Geceliği 400 euro için bu eziyet çekilir mi tercih sizin. Biz buz bardaklarda içkimizi yudumlayıp, buz masalarda oturmayı, kaleden kaymayı daha çok sevdik.
Hayatınızda bir kez de olsa bu deneyimi yaşayın; Kuzey Buz Denizi üstünde buzkıran gezisi
Buz tutmuş değil tamamen donmuş kuzey buz denizi (Arctic Sea), 1960 yapımı bir buz kıran gemisi ve siz bu gemi içindesiniz. Birazdan gemi hareket edecek ve buzları kıra kıra diğer gemilere yol açacak. Siz bir yandan buzların kırılmasını izleyip o seslere şahit olurken bir yandan da geminin tüm bölümleri size anlatılacak ve kaptan odasından motor bölümüne kadar her yeri göreceksiniz. Sonrasında da özel kıyafetlerle kuzey buz denizinde yüzeceksiniz. Macera daha başlamadan düşüncesi bile heyecanlandırmıştı beni.
Laponya, Finlandiya’nın en kuzeyinde yer alan ve kilometrekareye bir insan düşen bölge iken Sampo Icebreaker gemisinde insan sayısı çok fazla. Meğer ne çok insan bu maceraya meraklıymış hatta gemide bizden başka beş Türk daha vardı. Rehber eşliğinde önce gemi hakkında bilgi edindik sonrasında da her bir bölümünü gezdik. 75 metre uzunluğunda ve 3,5 ton ağırlığında olan gemi eskiden amacına uygun kullanılsa da şu an tamamen turistik amaçlı hareket ediyor.
Geminin restoranında Fin yemeklerinin tadına bakacağınız gibi bizim gibi yarım günlük bir tur aldıysanız fiyatın içine dahil olan bir çorba hakkınız da mevcut. Biz Laponya’ya gelmeden önce www.visitkemi.fi adresinden biletlerimizi almıştık. Saat 14:00 de başlayıp 18:00 de biten gemi turunun en unutulmaz kısmı özel kıyafetlerle buz tutmuş denizde yüzmemiz oldu. Düşünsenize buzların ortasında sadece bir bölümde suya ulaşılmış ve siz bu suda yüzüyorsunuz. Bunun için giyeceğiniz kıyafet, bulaşık eldiveni gibi bir plastik bir maddeden. Sadece içlikleriniz ve çorabınız üzerinizde kalıyor.
Size verilen tulumu ayaklarınız ve elleriniz de içinde kalacak şekilde giyiyorsunuz, ardından sırt üstü suya bırakılıyorsunuz. Bugüne kadar yaşadığım en farklı deneyimlerdendi buzda yüzmek. Burada önemli bir nokta var ki o da suya girmek için 145 cm boy şartı. Bu ölçünün altında olanlar kıyafet içinde küçük kalacağından suya sokmuyorlar. Suyun içinde Duru Kınay ve ben çok eğlendik, çünkü insanlar sırt üstü o kıyafetlerle fazla hareket etmeyince sağa sola kayıyorlar ve bir ara başınızın hemen yanında bir Çinli kafasına rastlayabiliyorsunuz. Ya da ayağınız bir başka kişinin kafasına çarpabiliyor. Turun fiyatı çok ucuz değil o nedenle de Laponya’ya giden turlar bu geziyi tur programlarına dahil etmiyorlar. Fakat Laponya’ya gidip de yapmadan dönmeyeceğiniz şeylerin başında gelir bence Sampo Icebreaker deneyimi.
Kuzey Işıkları
Sampo gemisinden inerken az da olsa gördüğümüz Kuzey Işıkları ( Aurora Borealis) aslında bu bölgeye gidiş amaçlarımızın başında geliyordu ama maalesef dört gün boyunca şansımız yaver gitmedi ve o pembe, yeşil renklerin karışımıyla gökyüzünü kaplayan atmosfer bize görünmedi. Yılda sekiz ay Laponya’dan görülen Kuzey Işıklarını görmeniz tamamen şansa bağlı. Kimisi ilk gidişinde görebiliyor kimisi beş kere gidip göremiyor. Güneş patlamaları sırasında güneşin çekiminden kaçabilen plazma içindeki elektrik yüklü parçacıkların dünya atmosferindeki gazlara çarptıklarında ortaya çıkan görüntü aslında kuzey ışıkları denen şey. Genellikle yeşil, nadiren pembe ve diğer renklerde oluyor.
Son gece sadece kuzey ışıklarını görmek için gittiğimiz Sky Hotel ışık görmenin yanı sıra romantik bir otel arayanlar için de ideal. Şehir merkezine araçla on dakika mesafede tamamen çam ormanları içinde bulunan otel sessizlik arayanlar için ideal. Rovaniemi’ye tepeden bakan terasında kahvenizi yudumlamak hele bir de kuzey ışıklarını izlemek ömrünüze kafadan on yıl daha katabilir. Restoranı özellikle çok meşhur. Tadım menüsünü denemeniz tavsiye edilir.
Kişi başına en çok kütüphaneden kitap alma, dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip olma, Dünya Barış Fonu’na göre devlet sorunları anlamında en sorunsuz ülke olması bakımından gönlümü çelen Finlandiya’nın Laponya bölgesi hayatımın en güzel anlarına şahitlik etti bu kış. Alternatif tatil yerleri arıyorsanız, doğadan özellikle de hayvanlardan hoşlanıyorsanız, soğuk sizi korkutmuyorsa, macera seviyorsanız size Laponya’yı öneririm. Çocukla Laponya’ya gitmeyi düşünenlere önerim altı yaştan itibaren ya da çocuğunuz farklı yemek kültürüne, farklı doğa ve hava koşullarına uyum sağlayabilecek zamana geldikten sonra bu seyahati seçmeniz.
Biz Gazella Tur ile bu geziyi gerçekleştirdik. Evden alınıp dönüşte eve bırakıldığımız süreye kadar her konuda muhatap bulduğumuz, özel isteklerimiz için yine bize özel hizmet veren rehberler dört gün boyunca rahat rahat dinlenmemizi, eğlenmemizi kolaylaştırdılar. Çoğunlukla tek başımıza seyahat eden bir aile olduğumuzdan böylesine farklı bir bölgeye deneyimli bir tur ekibi ile gitmekle iyi bir karar vermişiz doğrusu.
Laponya’da ne yenir, Laponya’da nerede kalınır, Laponya’ya gitmeden önce alınması gerekenler, Rovaniemi’de gezip görülecek yerler gibi tüm ipuçları için bir sonraki yazımı bekleyin.
Roveniemi’de en iyi restoranlar (rezervasyon şart)
Nili Restaurant
Arctic Boulevard
Sky Hotel Ounasvaara
Monte Rosa
Fotoğraflar: Erkan Tozluyurt
Paylaştığı detay bilgiler için Hakan Terzioğlu’na teşekkürler
yaklasik 18 sene once gitmistim tekrar o gunleri yasamis gibi oldum Banucum kalemine saglik….Insallah ilerde kizimla da gitmek kismet olur….
Vallhi anlatılmaz yaşanır olmuş Banu’cum…
Duru bence iyi yapmış sizle gelmek ile, bu güzellik kaçar mı ? İçinize sinsin.Diğer detayları bekliyorum…
[…] Karlar Altında Laponya […]
Banu gittiginiz zaman heyecanla takip ediyordum sizi sosyal medyadan muhtesem bir deneyim gidilecekler listesine ekledim, kalemine saglik
merhaba yazınızı keyifle okudum. Ben de 6 ve 12 yaşındaki kızlarıma sürpriz yapıp bir gezi organize etmeyi düşünüyorum fakat hangi ay daha uygun gitmek için emin olamadım. Siz hangi ayda gitmiştiniz aralık çocuklar için soğuk sebebiyle doğru bir ay olur mu s,zce
teşekkürler
sevgiler
Ayşen
Merhaba, istanbul’dan direkt uçuş nasıl yaptınız hangi firma ile?
Teşekkürler.
SPX diye bir mağaza vardı Kzıltoprak’ta, oradan almıştık
Kızınızın montunu nereden aldınız acaba biz de alacağız da😀
Harika bir gezi olmus Banu. Guzel anlatimin, fotograflar ve videolar da cok aydinlatici olmus. Goruntuler muhtesem. Kari buzu eritmek icin tuz kullanmayan bir yer hep hayalim. Nedenini sen de Toronto’da yasayinca anlamissindir :) Bu yazidan sonra oralara gitme istegin tekrar depresti. Suya girmek icin kullanilan kiyafet ne derece koruyucu? Kendinizi astronot gibi hissetmissinizdir :)
Grup selfiesinde en onde fotografi ceken cok tanidik geldi. Sahsen mi taniyorum, yoksa medyadan mi emin olamadim. Ismi nedir?
“Laponya’da ne yenir, Laponya’da nerede kalınır, Laponya’ya gitmeden önce alınması gerekenler, Rovaniemi’de gezip görülecek yerler gibi tüm ipuçları” ni iceren yazini bulamadim. Tarihini soyleyebilirsen ona gore arayacagim.
Sevgiler