Pınar başı burma burma yar yar yar yar yar yar aman… türküsü gibi bu Pınar Del Rio da yar yar anam yani…Havana’nın batısında Küba’nın ise en batı noktası olan Pınar Del Rio eyaletine doğru yola çıkarken burada küçük bir köyde bulunan puro fabrikasının beni bu kadar etkileyeceğini tahmin edemezdim. Malesef fotoğraf ve kamera çekimi yasak olduğu için bu fabrikaya ait bir belge yok ama bir puronun ne kadar meşakkatle yapıldığını ve puro yapımında çalışan işçilerin adeta bir köle gibi çalıştığını bu küçücük yerde gözlerimle gördüm. Ekmek aslanın ağzında derler ya burada da ekmek puronun ucunda adeta. Sadece bir puro yapmak için 5 adet tütün yaprağı gerekiyormuş. Yapraklar tek tek düzenleniyor, kesiliyor, presleniyor..ve içerisi neredeyse 50 derece. İşçilerin başında nazileri andıran iki güvenlik görevlisi göz açtırmıyor. 2000 li yıllarda kölelik bu olsa gerek. Ve o içtiğimiz purolar tek tek elle yapılıyor. Bu fabrika, fabrikanın bulunduğu köy çok ama çok yıllar öncesine götürdü beni.
Yola çıktığımızda sağlı sollu yer alan kral palmiyeleri biraz keyfimizi yerine getirmişti, Küba’nın yeşili gerçekten bir başka güzel. Palmiyeler, şeker kamışı tarlaları ve yavaş yavaş yaklaştığımız Vinales kasabasının vadileri.Öğle yemeği için durduğumuz mekan gerçekten de son derece ilginçti. Bizim Kapadokya mağaraları ve peri bacalarını andıran sarkıtlar. “Palanque de los Cimarrones” adlı restoranın girişi aynı zamanda mağaranın da girişi. Restorana ulaşabilmek için bu mağaradan geçilmesi gerekiyor. Mağaranın içi alabildiğince karanlık ve dar, sağ tarafta yılan mezarları, yerler çamurlu ve kaygan. Yani heyecan adına herşey var. Mağaranın sonuna doğru yaklaştıkça ışığa kavuşuyor ışığa kavuştukça değişik manzaralarla karşılaşıyorduk. Türkçesiyle “Özgür Köleler Evi” olarak bilinen bu mekanda eski kölelik sistemi canlandırılmış. Gerek ortam, gerek çalınan müzikler tam bir Afrikada hissi yaratıyor insanda. Yemek sırasında dans ederek ve sevgili doktorumuz Tamer’in tın tınları eşliğinde mekandan ayrıldık ve Vinales kasabasına doğru yola çıktık. Yol boyunca biz gitmeden 15 gün önce olan kasırganın izleri hala evlerde ve ağaçlarda görülüyordu. Vinales ,arnavut kaldırımlı sokakları, kilisesi, benzin istasyonları, tek katlı evleri ve önlerindeki sallanan sandalyeleri ile bana deprem öncesi Gölcük sokaklarını hatırlattı. Sallanan sandalyeler adeta Küba’nın bir simgesi. Her evin önünde bunlardan görmek mümkün. Vinales’ den sonraki durağımız “Mural de la Prehistoria” yani Tarih Öncesi Duvar Resimleri. Tarih öncesinde yaşamış insanları ve hayvanları simgeleyen bu eser 1959-1964 araso yapılmış ve yapımında çiftçiler de çalışmış. Sarı renk güneşi, mavi gökyüzü ve denizi, yeşil ise ormanı temsil etmekte. 180 metre genişliği, 120 metre yüksekliği olan bu eser bölgenin turistik bir mekanı.
Yukarıda gördüğünüz aslında bir gece konaklayacağımız fakat kasırgadan son derece etkilenen ve çatısı uçan pembe otelimize uzaktan bir bakarak, ağaç altında biraz nefes alarak ve manzarayı hafızalarımıza kazıyarak günü Havana’da noktaladık.
>Süper bir tatil geçirmişsiniz gibi görünüyor. Çooook özendim :)
merhaba, hangi tur şirketi ile gittiğinizi sorsam?
Merhaba, benim gittiğim tur şirketi kapandı maalesef. Size Gazella ya da VİP Turizmi öneririm