>
İşte bu turda en çok beklediğim an gelmişti, Hasankeyfteydim artık. Orada bir köy var uzakta gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür… Benim için o köy hep Hasankeyf olmuştur. Hiç gideceğimi düşünmezdim ama nedense hep hayallerimdeydi Hasankeyf. Dicle nehrinde Midyat ve Batman arasında kalan köyün şu andaki hali maalesef beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu kadar tarihi ve zamanla yok olan bir yer nasıl olur da bu kadar bakımsız olur. Hiçbir turistik bakım, yenileme düzeltme olmadığı gibi günlük konaklama imkanları da son derece ilkel. Yüksek kayaların binlerce kaya eve ev sahipliği yaptığı, modern bir köprü yanında çok eski bir köprünün tarihi kalıntılarına sahip bu harika köyün bu kadar bakımsız olması zamanla Ilısu Barajı sularının altında kalacağını düşünmenizi bile unutturuyor. Tarihi köprü üzerindeki ev bile insanın şaşkınlıktan kalakalmasını sağlıyor. Ellerinde Osmanlı tapusu olduğu söylenen aileyi köprü üzerinde yaşamaktan kimse alıkoyamıyor. Tarihi ama asıl önemlisi çok tehlikeli olan köprüde yaşamaya devam ediyor yurdum insanı. Başka bir ülkede olsa Hasankeyf nasıl olurdu, nasıl bir imajı olurdu ve çevresindeki sosyal yaşam nasıl olurdu insan bunları düşünmeden alıkoyamıyor kendini. Hasankeyf ile ilgili hayallerimi kendime saklamayı seçerek çıktık dönüş yoluna. Petrol diyarı Batman’dan geçerken at başı denilen aletleri her yerde görüyorduk. Petrolü yer altından çıkartıp yer altındaki borularla rafineriye yollamaya yarayan bu aletler hakikaten tam da at başına benziyor, şehrin girişinde de koca bir yapı var bu şekilde şehri simgeleyen. Kızıltepe gibi Batman da beni şaşırtan yerlerden oldu. Bu kadar büyük bu kadar gelişmiş olduğunu ancak görsem inanırdım.
Hava kararmış, herkes yorulmuş ve dönüş sessizliği çökmüştü otobüse. Uçağa bineceğimiz Diyarbakır’a geldiğimizde artık yorgunluk çökmüştü herkese. Kaburgaci Selim Ustanın harika kaburga dolması , içli köftesi, soğuk aş çorbası bile bu yorgunluğu alamadı.
Güzel tatlar, medeniyetin beşiği olmuş mekanlar, doğu batı sentezi, baharat kokuları, bakırcı tokmakları ile bezeli bir gezi kalmıştı hatırada yorgunluktan daha çok ama. Çok gezen mi bilir çok okuyan mı….