Hatay’dan Gidenlerin Geri Gelmesi İçin Neler Yapılmalı

3

Hatay ilinin merkez ilçesi Antioch yani Antakya’yı bundan tam on üç yıl önce bloğumda yazarken anlatmakla bitmez demişim. Tarihi zenginliği, mutfak kültürü, dinlerin zenginliği, tarihi yapıları, camileri, kiliseleri, sinagogları, doğal güzellikleri ile tam bir medeniyet şehri dediğim Hatay ve o güzelim tarihi sokakları artık yok.

Arkadaşlarımın, ailemin destekleriyle arabamı erzak, kıyafet, oyuncak, hijyen malzemeleri, ayakkabılarla doldururken dağıtımı nasıl yapacağıma dair planlar yapıyordum kafamda. Orada hiçbir şeyin planladığım gibi olmayacağını, her an her yerde farklı bir ihtiyaç, farklı bir hikaye, farklı bir istek olabileceğini düşünmeden yakın arkadaşım Elif Baltalı ile çıktık yola. İlk durağımız Kahramanmaraş olacak şekilde, gece orada konaklayıp Nurdağı, Antakya, Defne, Samandağ, İskenderun, Adana diye rotamıza devam etmek üzere yola koyulduk. Kahramanmaraş ve Nurdağı kısmını daha sonra uzun uzun yazacağım.

Deprem bölgesinde yaşadıklarımı, gördüklerimi, görmekte zorlandıklarımı, görüp de konuşamadıklarımı yazmaya Hatay’dan başlamak istedim. Daha şehre girerken sağlı sollu yıkılmış çok da eskiden yapılmamış olduğunu tahmin ettiğim binaları görünce aklıma ilk gelen eski Antakya sokakları oldu. Yeni şehir böyleyse o tarihi binalar acaba ne kadar hasar almıştı, her şey ekranlardan göründüğü kadar kötü müydü, künefeciler, sabuncular, o çok sevdiğim avlusunda kahve keyfi yaptığım Savon Otel, bicibici yediğim Affan Kahvesi ne durumdaydı? Antik çağlarda Ortadoğu zenginlerinin alışveriş merkezi haline gelen ve gündüzler insanlara yetmeyince geceleri de meşaleler ile aydınlatarak gezdikleri dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi olan Kurtuluş Caddesi’nde yürüyebilecek miydik?

Hiçbir şey televizyondan gördüğümüz gibi değildi. Çok kötü demek hafif kalırdı, trajedinin büyüklüğünü oraya gidince anladım.  Kedilerin enkazlar üzerinde üzgün yürüyüşü, yılların birikimi olan tek servetleri iş yerlerini kaybeden ve tek tük sağ kalan esnafın ağlayarak belki sağlam bir şey bulurum diye enkazda dolanması, şehri yaşatmak için dükkanını açıp bir umut olmak adına müzik çalan Nostalji Dükkanı, Habib-i Neccar Camisi’nin köşesinde yaktığı ateşle içinde yanan ateşi körükleyen adam, yıkılan butik otel binalarında ayakta kalmış abajurlar, sarkan telefon ahizeleri, enkazda kalmış avukat kızının tabelasını arayan ana baba, yağmacılardan şehri korumaya çalışan asker kardeşler, gördüklerimden hafızama yerleşenler ve asla unutmayacaklarım.

Afad yetkilisinin getirdiğimiz yardımları dağıtmamıza izin vermediğinde kararan gözüm ve onun da bir depremzede olduğunu göz ardı edip orada çalışmasına izin vermesine öfkelendiğim yetkililer, göz göre göre Amik ovasının sulak alanına havalimanı yapılmasına göz yuman ve hala Hatay Havalimanı’na iniş yapamayan uçakların olması, sırf bu yüzden Adana’ya inip Hatay’a karayoluyla ulaşma çabaları, bölgedeki bazı özel okulların kademeli olarak öğretime başlamak yerine hiç hasar almayan binalarını rant uğruna özel hastaneye döndürme çabaları görüp de konuşamadıklarım arasında.

Hatay’da bizi kendi konteynırlarında ağırlayan, sürekli sallanan şehirde hiçbir endişe duymadan konaklamamızı sağlayan Günay Ailesi’nin misafirperverliği bana Hatay’a dair geçmişten hatırladığım o güzel değerleri bir kez daha hatırlattı. Kurdukları yerleşkede çorba dağıtımı sırasında konuştuğumuz Günay Şirketler Grubu Başkanı, 44 yıllık inşaat mühendisi Halef Günay deprem sonrası şehirden giden yaklaşık 600 bin Hataylının tekrar şehre dönmesi için bakın ne önerilerde bulundu;

Hatay’ın yeniden canlanması, yaşaması için gidenlerin mutlaka geri dönmesi lazım. Bunun için de üç önemli etken var. İlki, okulların yeniden açılması. Gidenlerin çoğu çocuklarının eğitimlerinin aksamaması için şehir değiştirdi. Yoksa ülkenin ekonomik şartlarına bakıldığında, hayat pahalılığı düşünüldüğünde başka bir şehirde yaşamak çok zor. Hatay’da iyi kötü herkesin bir çevresi, ekmeğini, peynirini aldığı tanıdığı vardı, yardımlaşma çoktu. Tanımadığınız, alışkın olmadığınız başka bir şehirde bunu yakalamak çok zor. Okulların hızlı bir şekilde açılması, eğitimin başlaması gerekiyor. İkinci etken, Hatay’ın dinler açısından bir mozaik oluşturduğu düşünülürse azınlıkların ibadethanelerindeki hasarların bir an önce giderilmesi ve özüne benzer şekilde yapılması gerekiyor. Bu hem insanların geri gelmesini hem de Hatay’ın şehre destek vermek isteyen ülkelerin ilgi alanında kalmasını sağlayacaktır. Üçüncüsü ise Antakya’yı yeniden planlarken TOKİ ya da devletin başka kurumlarının depremzedelere verecekleri evler için insanların mahalle seçimi konusunda bir tercih hakları olmalı. Altınözü’nde yapılan bir ev için Samandağ’da yaşayan vatandaş burada oturmaya zorlanmamalı. Hatay’ın dinler ve diller medeniyeti olduğu düşünüldüğünde her mahallenin kültürü farklı olduğundan aynı kültürdeki insanların bir arada oturmaya devam edecek olmasını bilmesi geriye dönenlerin sayısında ciddi bir faktör olacaktır.  

Memleketleri Hatay’a olan bağlılıklarını, şehirlerine kattıkları ve katacakları için bitmeyen heyecanlarını konuşurken kardeşlerden diş hekimi Nazif Günay’ın da şehrin yeniden planlamasına ilişkin bir önerisi vardı ki dinlerken ben de çok heyecanlandım ve bir gün müze şehir Hatay’da gezdiğimi hayal ettim;

2000 yıl öncesinin Roma şehri Antakya, şu an bizim beş, altı metre aşağımızda. Şu an eski şehrimiz tamamen yıkılmışken kalan tek tük sağlam binanın da mülk sahiplerini mağdur etmeyecek şekilde, o yerlerin de kamulaştırılıp, tarihi şehri çıkarıp Roma gibi şehir müze olarak kullanılabilme şansı var mı?

Hatay yaşamalı, Hatay yaşatılmalı, Hatay’dan ayrılanların geri dönmeleri sağlanmalı. Hatay’a borçluyuz, Hatay bizim.

 

3 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz