Dünya gözü ile ben de yaylaya çıktım nihayet. Bir film sahnesini andıran Pokut Yaylası ve ahşap evleri ile otantik özelliğini koruyan Sal Yaylası, Doğu Karadeniz seyahatime damgasını vurdu diyebilirim. Masal gibi, rüya gibi, bu dünyanın dışında başka bir alemde olmak gibi.
Rize’ye bağlı Çamlıhemşin ilçesinden yaklaşık 25 km. uzaklıkta olan Pokut Yaylası’na 4X4 araçla çıkmanızı tavsiye ederim. Yol belli bir yerden sonra asfalt değil ve oldukça engebeli. Yaklaşık iki saat süren yol boyunca sağlı sollu değişik bitki toplulukları, Doğu Ladin ağaçları, uçurumları görmenizi engelleyebiliyor ki bu da bence iyi bir şey. Epey tırmanıyorsunuz çünkü. Bu yüzden de usta bir şoförle çıkmanız önemli. Yaz aylarında Çamlıhemşin merkezden minibüsler de yaylaya gidiyormuş.
Meşakkatli bir yolculuk sonunda huzur, sessizlik, Kaçkar Dağları’nın ihtişamı, dinginlik garanti. Yani gitmeye bin kere değer sevgili okur. Yol boyunca sis varken ve biz yaylayı göremeyeceğiz diye üzülürken zirveye geldiğimizde bir anda havanın açması sizce nedir? Ben dedim ki, yıllarca bir yaylaya çıkma isteğimin, bir şeyi gönülden dilemenin ve ona ulaşmak için çabalamanın bir ödülü.
Palovit Vadisi üzerinde 2000 metre rakımın üzerinde bulunan Pokut, Ermenice “rüzgar alan vadi” demekmiş. Çok küçük olmasına rağmen Kaçkar Dağları’nın tüm heybetine karşı duran, bulutların üstünde gibi sıralanan evleriyle masallardaki o yeşilin ortasındaki rüya mekanları andırıyor. Pokut’u anlatmaya inanın kelimeler yetmiyor, dilerim bu yazıyı okuyan herkes bir kere bu duyguları yaşar.
Pokut’tan yirmi dakikada yürüyerek ulaştığımız Sal Yaylası ise bir başka masal diyarı. Patika yoldan hani kitaplarda, çizgi filmlerde gördüğümüz kırmızı üzerine beyaz benekli mantarlar var ya, onlar eşliğinde yürüyorsunuz. Yeşilin yüzlerce tonu var desem inanır mısınız? Burada var. Patika bitince, etrafı ahşap eski evlerle çevrilmiş kocaman bir düz yeşil alana geliyorsunuz. Hayat burada durmuş sanki. Havlayan köpekler, otlanan keçiler, çan sesleri ile orada olduğunu hissettiren inekler ve kuş sesleri. Burayı birileri çok önceden çizmiş ve oraya koymuş. Bizde bir sergi gezer gibi hayranlıkla geziyoruz.
Yaylada yapılacak en güzel şey, dağlara karşı oturup çay içmek. Pilunç Çay Evi, tüm ailenin – dededen toruna – birlikte çalışıp konuklarına huzur sattığı bir yayla evi. Keçi sütünden dondurma, meşhur sütlaç, mıhlama, Karadeniz’e özgü ne kadar lezzet varsa tadabileceğiniz mekanda içeride soba yanıyor. Eylül başı olduğunu hatırlatırım.
Pokut’a çıkarken ya da inerken Kendini Koruyan Mahalle’yi mutlaka görün. Fırtına vadesinde araba yolu olmayan ve doğal hali bozulmayan tek mahalle. Gezi ya da konaklama amaçlı gelenler teleferik kullanmak zorunda. Vakitsizlikten biz geçemedik ama aklımda kalmadı değil, bir daha ki sefere artık.
Ahşap evleri ile otantik özelliğini koruyan Sal Yaylası ve bir film sahnesini andıran Pokut Yaylası ülkemizde yaylacılığın en güzel örneklerinden. Çok şükür ki buralarda ev sahibi olmak artık mümkün değil, neyse o kalacak inşallah.
Fotğraflara bayıldım. Katadeniz gitmek istediğimiz yerler arasında. Umarım bir gün gidebilirim:)
Umarım en kısa zamanda gidersiniz