Şanlıurfa’ya Harran Kapı’dan Girilir

0

2 Kadın Anadolu’da olarak “Kuruluş’tan Kurtuluş’a Şanlıurfa” diye rehberimiz Mehmet Çelen’in ve Raya Turizm Rahime Yaşar’ın tanımladıkları gezimize tam da ismine yakışır şekilde başladık. Şanlıurfa’dan çıkışınız nereden olur bilemem ama şehre girişiniz kesinlikle Harran Kapı’dan olmalı. Şehri çevreleyen surların günümüze sağlam bir şekilde gelebilmiş tek kapısı olan Harran Kapı, yani Harran’a açılan kapı eski zamanlarda “Güney Kapısı”, “Güneşevi Kapısı”, “Tanrının Oğlu Kapısı”, “Bab-El-Harran” olarak da bilinirmiş.

Kapıdan hemen şehre girdiğinizde karşınızda rengarenk, hareketli, sürekli bir insan ve motosiklet trafiğiyle dolu  bir ortam sizi karşılıyor. Ana arter olduğu için bu kadar hareketli, diğer sokaklarda aynı cümbüş yok. Ana arterin de ayakta kalmasının tek sebebi Harran Kapı’nın hala yaşıyor olması. Bir şehri en iyi yürüyerek keşfedersiniz sözü tam Urfa’ya göre. Her taşın altından binlerce yıllık tarih çıkan şehirde rengarenk kumaşçılar, kırmızı biber satan arabacılar, kuş besleyicileri ve her an başınıza konabilecek kadar yakın uçan güvercinler bir mozaiğin parçaları adeta.

Şehrin kuruluş noktası olarak algılayabileceğimiz çok önemli noktalar olan Göbeklitepe, Karahantepe, Yeni Mahalle Höyüğü gibi yerler ve kurtuluşu sayılabilecek “Mahmut Nedim Konağı”  Urfa’ya gelip de görmeden dönmeyeceğiniz yerler arasında olsa da eski şehri gezmeye Harran Kapı’dan başlamanız buranın kültürü, sosyal yapısı, insan anlayışı açısından size çok güzel bilgiler verecektir.  Örneğin duvarları incelerken aşağıdan yukarı doğru bakmanızda fayda var. Aşağıdaki taşlar daha genişken yukarı doğru giderek küçülmeye başlıyor ve günümüzdeki taş boyutlarına geliyor. Bu bize taşın hangi dönemden başlayıp hangi dönemde toparlandığını anlatıyor.

Urfa’nın müzik kültürüne dair ayakta kalan belki de tek yeri olan Yasin’in Kahvesi Müzik Müzesi ve yine Urfa’ya çok büyük değer katanlardan biri sayılan İbrahim Tatlıses Müzesi de Harran Kapı’nın hemen girişinde bulunuyor. Böylesine önemli kültürel mirasların bakımsız, tozlu, sanki kaderine terkedilmiş gibi olması bizi çok üzdü açıkçası. Zamanında sanatçıların toplandığı, Kazancı Bedihlerin, Tahir Oturanların, Ayağında Kundura, Yeşil Başlı Ördek gibi türkülere can verenlerin mekanı olan bu yerlerin kıymetini bilmek gerek.

Şehrin kah hareketli kah sakin sokaklarında ayağınız su toplayana kadar gezip yorulduktan sonra dinlenebileceğiniz tek bir yer olabilir, o da Dabakhane Cami’sinin avlusu. Bir anda şehrin gürültüsünün bıçakla kesildiği, yeryüzünde değil de göklerdeymişsiniz hissi yaratan ve bir banka oturup sessizliği dinleyebileceğiniz bu avlu size gerçekten huzur verecek. Sonbaharın son günlerinde olduğumuz için sararmış yapraklar ve kelleşmiş ağaçlarla bizi karşılayan bahçe yazın, kışın ve ilkbaharda eminim çok daha farklı renklerle içimizi coşturacak. Bu avluda kendinizi dinlemeden Urfa’dan dönmeyin. Bir şeyler içmek ve rahat sandalyede oturmak ama şehrin o doğal havasından da kopmak istemiyorsanız Kuşçular Kahvesi’ne uğrayabilirsiniz. Burası ilk bakışta kadınların girmediği bir kahve gibi gözükse de girene de kimse bir şey demiyor. Erkeklerin kağıt oyunu, tavla oynadığı, içinde kocaman bir kuş kafesi olan ve ortalarda kuşların gezindiği son derece salaş olan bu kahvede mırra içebilir, garson yoğun değilse mırra ritüelini dinleyebilirsiniz.

Sırada tabii ki karın doyurma faslı var. “Durak Usta’nın Yeri” hayatımda bu kadar ilkel yemek yediğim tek yer olabilir. Her şeyi elle hazırlayıp elle yediğim mekandaki lezzet de hayatımda görüp göreceklerimin en şahanesi olabilir. Etin tadı, biberin eti, acının hası, doğalın alası burada. Yalnız söylemeden geçemem hijyen, lüks, şıklık arıyorsanız ağlarsınız ona göre😊

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz