Kah yağmur kah güneş ama mis gibi bir hava vardı Bodrum’da onunla buluşacağım gün..Nasıldı, değişmiş miydi, anneliği nasıl gidiyordu,hakikaten elinde çapa ile yaşayıp sürekli toprakla mı uğraşıyordu, kızıyla arası nasıldı, eski hayatını özlemiyor muydu…O kadar çok sorum vardı ki; Bodrum Marina’da bir kafede başlayan sohbetimiz Marina Class Otel’de kahkahalarla, yoga, astroloji, annelik, hayat üzerine akıp gitti ve ben onunla sohbete doyamadım. Bodrum onu, o Bodrum’u çok sevmiş, çok mutlu, çok dingin ve çevresine huzur veren bir anne o artık..İşte Merve İldeniz..
Bodrum’da yaşayan, kızını şehrin felaketlerinden uzakta, yumuşacık bir iklimde ve doğayla iç içe büyüten, fıstık mı fıstık bir anne! Hangi kadın Merve İldeniz olmak istemez acaba? Biraz ayaklarımızı yere bastırmak için bize bu hayatı seçerken, kızınızı farklı bir ortamda yetiştirirken nelerle mücadele etmek zorunda kaldığınızı anlatır mısınız?
Hiçbir şeyle mücadele etmedim öncelikle. Bu yaşamı ben seçtim ve bana geri dönüşü hiç kötü olmadı. Benim bahçeye girmemle, çocuğumu elime almam aynı dönemdir. Ne bahçe biliyorum ne çocuk. Hem içimdeki çocuğu hem kendi çocuğumu büyütmem aynı anda başladı o dönem. Kendimi yeniliyorum, başka bir hayat öğreniyorum ve öğrenir öğrenmez uygulamaya geçmem için elimde çocuğum var. Ben deneysel birşey yaptım ama sonucu canımı hiç acıtmadı.
Yani siz Leyla’yı büyütürken bir yandan da kendinizi yetiştiriyorsunuz…
Kesinlikle. Benim kendimi yetiştirmemde inandığım bazı şeyler vardır, “hayat kariyeri” diyorum ben ona. Bunlardan ilki; gerçekliğini inançların, düşüncelerin oluşturuyor. Tabii kaderi de göz ardı edemeyiz, doğduğun ev, yaşadığın ülke gibi. Önemli olan kendi yazgın içinde olaylara nasıl yanıt verdiğin. Pozitif varlık olursan, pozitif sonuçlar alıyorsun ya da tam tersi…İşte kızımı da buna göre büyütmeye çalışıyorum…Pozitif olmaya, negatif düşünceleri kafamdan atmaya konsantre olarak.
Etrafınızdaki anneleri gözlemlediğinizde sizi rahatsız eden davranışlar var mı?
Anneler çocuklarına negatif yükleme yapıyorlar. En basit örnek KORKU. Aman yapma, aman düşersin, aman hasta olursun. Çocuk üzerinde –me,-ma takılı hiçbir söz etkili olmuyor, ben bunu bilir bunu söylerim. İçme, koşma, terleme… Benim içim içimi yemedi mi, tahta merdivenden en üst basamağa tırmanana kadar, ama “çıkma düşersin” yerine “Leyla dikkatli ol” dedim hep. Arkasında oldum onu kolladım, ama “korku” yüklemedim.
Benim için annelik; onu korumak değil, kendini korumasını öğretmektir. Çünkü ben her zaman olmayabilirim, bana güvenmesin, kendi öğrensin. Annelerde çok gördüğüm çocuklarını kaka kişilerden kaka olaylardan kaçırıyorlar, sözüm ona koruyorlar, ama çocuklarının zorluklarla mücadele etmesini, kendini koruma fırsatını görmesini engelliyorlar, farkında değiller. Çocuklarımız için dezavantajlı şeyleri onlara fayda sağlayacak fırsatlara dönüştürebilsek ve bunları onlara anlatabilsek her şey daha kolaylaşacak aslında.
Kızınızı büyütürken dönüm noktası olan tecrübeleriniz, size özel deneyimleriniz, anahtar kelimeleriniz oldu mu?
Olmaz mı! ”Bitti gitti”miz var bizim. Bu da ne diyeceksiniz. Bitti gitti o kadar önemli ki, öğretmek şart. Leyla 2,5 yaşında, birgün Bitez’e kahvaltıya gittik ve orada uçurtma uçuran bir adam gördük, oynadık yuvarlandık, sonra ayrıldık adamın yanından. Dönüşte tekrar oradan geçerken adam yok. Leyla adamı ve uçurtmaları sordu: Bitti gitti dedim. Kabul etti, mantıklı. Yoksa adam gitmiştir. Bu lafı çok tuttum ben, eve geldik. Leyla hala emzik kullanıyor o sıralar ve bağımlı. Gece yanında 4-5 emzikle uyuyor filan. Ben bu bitti gittiyi kullanayım dedim. Tüm emzikleri kaldırdım, akşam oldu meme nerede dedi, bitti gitti dedim. Biraz bağırdı çağırdı ama ben dayandım yarım saat sonra uyudu. Aaa ne kadar kolaymış dedim, ama ben emzikleri atmamıştım, bir kutuya koyup kaldırdım. Aradan iki gün geçti, sen git mutfakta bul bu kutuyu ve sevinçle geldi…Buldummm diye. Aslında çok çabuk bırakıyorlar emziği an olarak. Elma verdiğimde hop ağzındaki emziği atıyor aslında ve attığı anda emziklerin hepsini topladım ve ona da dedim ki, bak bu emziklere çok iyi bak sonra kayboluyorlar..Yani ona bir de sorumluluk verdim. Meme nerede diye geldiğinde, ona hep “sen bileceksin” dedim ve bir süre sonra bitti gittiyi öğrendi Leyla ve bu hep bize çok olumlu sonuçlar getirdi.
Bir de kızım 4-5 yaşlarında akran zorbalığına uğradı, içine kapandı. Ona istemediği oyunlar oynatan arkadaşına şunu söylemesini öğrettim kızıma: “sen böyle yaptığın zaman benim kalbim cıvıldamıyor(bu kelimeyi çok kullanırdı),canım seninle oynamak istemiyor, böyle yaparsan bir daha oynamam” de. Çünkü böyle söylediğinde zorbalığı yapan çocuk kalakalıyor, diyecek bir şey bulamıyor ve geri adım atıyor. Aslında böylece öbür çocuğu da yola getirmiş oldu kızım. Leyla’ya insanlara sen diliyle değil ben diliyle konuşmayı öğretmeye çalıştım hep ve bunun çok faydasını görüyoruz.
Leyla doğayla iç içe yetişiyor, doğal ortamlarda büyüyor… Barbie bebeklerle, bilgisayarla, TV ile arası nasıl?
Leyla barbielerle hiç oynamadı!
Nasıl yani? Bir kız çocuğu ve Barbie bebeksiz yaşam, siz ciddi misiniz?
Çok ciddiyim, ama benim etkim çok bunda. Karaladım, adeta alay ettim bu bebeklerle. Barbie bebek kavramını hatalı buluyorum, onunla oynayan kız kendini sevip kabullenmekte zorluk çekiyor. Barbie gibi olunması neredeyse imkansız, ama bilgisayarla oynar..Televizyon fazla izlemez sadece disney dizileri ile filmleri izler.
Düşe kalka mı annelik yapıyorsunuz, yoksa bazı konularda uzman desteği veya başka kaynaklardan destek aldığınız oluyor mu?
Hiç destek almıyorum. Tamamen deneysel, düşe kalka, kalbimi dinleyerek annelik yapıyorum. Kendime göre geliştirdiğim yöntemler var, örneğin ben Leyla’ya ceza vermem, cezasını kendi seçer.
İkinci çocuk düşündünüz mü hiç?
Ben geç anne oldum, 36 yaşında. O sıra annelik olayına da çok konsantre olduğumdan düşünmedim. Hiç de pişman olmadım, çocuğum ileride tek kalır mı diye düşünmedim. Bence çocuklar kendine güveni tam olarak yetiştirildiğinde hiç de kardeşe ihtiyaçları yok.
Büyük şehirden bakıldığında, siz çok uç bir hayat yaşayan, kendini doğaya, toprağa, börtü böceğe adamış, sürekli meditasyon yapan uçuk bir tip olarak görünüyorsunuz. Ama şimdi konuşmamızdan hiç de öyle olmadığınızı, gayet normal yaşayan bir anne görüyorum..Nereden geliyor bu algı?
Abartıyorlar, doğru değil kesinlikle. Öyle bir hale getirdiler ki sanki ben deli, mecrur, bir çeşit münzevi! Öyle yaşamıyorum ki, çocuğum var, nasıl öyle yaşayabilirim zaten? Bunu gazeteciler bu hale getirdi. Geliyorlar buraya röportaj yapıyorlar, eline çapa al öyle çekelim. Sanırsın ki ben bütün gün çapa yapıyorum. Ben kızımla sinemaya da gidiyorum, şehre de iniyorum, sergiye de gidiyorum, spor yapıyorum. Öyle yansıtmıyorlar ama.
Niye Bodrum?
Bodrum’u ben seçmedim. Ben 18 yaşımda kafama koymuştum İstanbul’dan gitmeyi ama o zaman param yoktu. Yıllarca bunun için çalıştım, hedefime ulaşmak için işim bir araçtı. Para kazanıp güneyde bir yere gidip yerleşecektim. Bodrum’u eski eşim havaalanı, hastanesi, küçük bir metropol olması nedeniyle istedi, böylece işi için İstanbul’a gidip gelebilecekti ve onun isteğiyle geldik Bodrum’a. Arsayı buradan aldık ve evimizi yaptık. Şu an eşimle ayrıyız, o İstanbul’da yaşıyor, biz de kızımla Bodrum’un içinde sitede daha küçük bir eve taşındık.
Bu kadar şöhret, başarı, tanınmışlık, ışıltılı bir hayat…Buraya gelince unutulmuşluk hissettiniz mi?
Ben zaten unutulmak istedim. Ben şöhreti hiç sevmedim. Üniversitede para kazanmak için çok iyi bir işti. Babamın ayda verdiği harçlığın 10 katını bir günde kazanıyordum. O zaman için çok iyi bir işti, hayattaki hedeflerim için bir basamaktı ve hep öyle baktım o hayata. Şimdi bazen Leyla’ya okulda arkadaşları benim ünlü olduğumdan bahsedince hoşuna gidiyor.
Çocuğunuzu Robert Koleji’ne vermekle kasaba okuluna vermek arasında seçim yaparken “acaba”larınız oldu mu? Sonuçta siz de yanlış bilmiyorsam özel okulda okudunuz.
Evet, ben Işık Lisesi’nde okudum. Tabii ki çocuğumun eğitimi hakkında endişe ettim, sistemi çok sorguluyorum, ama bulduğum çözüm, her yerden değişik çocukların olduğu bir devlet okulu seçtim. Buranın devlet okulu İstanbul’dan çok farklı, her yerden insanı görebileceği, çok zengini, beş parasızı, İngilizi, Almanı, Yunanı hepsini bir arada görüyor. Oysa özel okulda hep aynı tarz insanları görüyorlar ve hayatı öyle sanıyorlar. Her türlü sosyal ilişkisini kurabileceği, gelişebileceği bir okul buldum, bilgileri zaten takmıyorum, okuldan böyle bir beklentim yok. Her şey çok hızlı değişiyor ve tüm bilgiler bir parmak mesafesinde artık. Ben ona sadece şunu dedim, İngilizce öğren, matematik dört işlemi bil, bunlar sana hayatın boyunca yeter. Geriye kalan neye ilgin varsa, zaten merakından öğreneceksin. Leyla çok kitap okuyan bir çocuk zaten, meraklı.
Özel bir soru sormama izin verirseniz, eşinizle aranızın açılıp ayrılmanızda acaba eşinizin hastalığının payı büyük mü?
Hayır, kesinlikle Serdar ile o nedenle ayrılmadık. Ben gerekirse ona ömür boyu da bakardım. Kendi böbreğim hala da ona rezervlidir, ne zaman lazım olursa onundur. O boşanmak istediği için boşandık biz. Şu anda çok iyi arkadaşız, evimize gelir, onu, arkadaşlarımızı nasıl karşılıyorsak öyle karşılarız kızımla. Serdar çok iyi bir babadır ayrıca, Alternatif Baba!
Annelere çocuk yetiştirirken hatırlatmak istediğiniz bir konu var mı?
Çocuklarımızı sevildiklerine ikna edelim yeter! Ama bunu eşyayla, oyuncakla, kıyafetle, maddiyatla değil de doya doya severek yapalım. Bunun faydasını ileride fazlasıyla göreceğiz.