Olimpiyat halkaları

1

Olimpiyat halkalarını bilir misiniz? Hani beş halka birbirine bağlı, iç içe geçmiştir. Ne güzel bir anlamı vardır: Mavi, sarı, siyah, yeşil, kırmızı beş halkadan her biri ayrı bir kıtayı simgeler. Bu halkalar farklı kıtalardan gelen sporcuların buluşmasını onların kazandığı başarıyı gösterir ve dünyanın en büyük organizasyonudur bu yüzden de olimpiyatlar.

Şirketleri de olimpiyatlara benzetiyorum. Her bir departman da  farklı bir rengi gösterir, farklı bir yanını o şirketin. Ancak hepsi başarılı olursa, kendilerinden bekleneni yerine getirirse o şirket, kurum, aile her ne ise başarılı olur. Madalyayı ya da kupayı kazanır.

Bugünlerde pek çok TV kanalına konuk oluyoruz malum imza kızın için. Kimine tek, kimine Esra ve Selgin ile, kimisine yazarlarımızdan bazılarıyla. Her gittiğimiz kanalda aslında o kurumun yüzünü görüyoruz. Ekran yüzü değil ama gerçek yüzü. Ekranda herşey pırıl pırıl, dört dörtlük ama işin iç yüzü kimisinde pek öyle olmuyor. Geçenlerde Selgin gitmişti pek ünlü kanalımıza ve durum vahimdi. Kaç gün Selgin’i kaybettik yaşadığı hüsran nedeniyle.

Bugün de gittiğimiz kanalda bizi ağırlayacak dostumuz o kadar sevecen, o kadar samimi, o kadar misafirperverdi ki, iyi ki onu beklemeden çıkıp gitmedik yoksa bu harika günü kaçıracaktık. Fakat, öyle bir karşılama yaşadık ki…Kapıda danışma diye görev yapan kişi danışMA der gibiydi. Zaten danıştığım sırada, danışan bir başka kişiyi fırçalıyordu. Üstelik daha sonra savunması da şu şekildeydi: “Patronlar burada bugün, gerginim”. Ben konuk olduğumu söyleyince pek anlamsız yüzüme baktı ve asansörle eksi ikiye inip oradan yürüyerek eksi bire inin dedi. Yüzü niye geldin ki, der gibiydi.Ulaştırmanın kendisini, ona söylenen saatten bir saat önce aldığı A adlı arkadaşım zaten attığı mesajlarla beni neyin beklediğini biraz çıtlatmıştı. Ben eksi ikiden eksi bire geçip, orada boş bulduğum her odaya girerken bir ara haber stüdyosunu bastım. Hem de canlı canlı haber sunan bir güzeli rahatsız ederek.

Önüme çıkan herkese X programı nerede diye sordum ama kimisi o da ne der gibi baktı, kimisi de kafeteryayı bulup orada oturmamı söyledi. Tabii ki dinlemedim ve sonunda kuaförü bulup arkadaşım A ile buluştum. A o kadar kızgındı ki, sunucu arkadaşımız olmasa gideceğini söyledi.A bu arada kızacak, gerilecek en son insan. Çok şekerdir, çok limoni olmuştu ben gidince.

Kuaför o kadar anlayışlı o kadar insan halinden anlar biri ki, gayet empatik hareketlerle bizi sakinleştirirken, makyöz bayan, bize HANIMLAR, BAYAN diye hitap ediyordu. Hadi ben neyse, tanınmak, ben gelmeden ismimi öğrenmek gibi bir müşteri odaklılık beklemeye hakkım yok ama A, sonuçta çok da tanınmadık bir isim değil. Bana ondan bahsederken, bayan da çok gergin demez mi? Bana bak hanım deyip saçını çekesim geldi. Ama yapmadım tabii. Bu arada ben ya da A, Sibel Can olsaydı acaba o danışMA, o makyöz, o binada karşılaştığım her insan böyle mi davranırdı?

Konuk musunuz diye kapıda karşılıyorlar, sonra bir konuğa yapılmayacak herşeyi yapıyorlar. Programın sahibesi sevgili arkadaşımız geldi, elinde harika hediyeler, güleryüz, neşe, sıcaklık…Ama biz o ana kadar o kadar dolmuştuk ki, gelir gelmez ona kustuk herşeyi. Belki program öncesi onu da gerdik. Ama işte sadece tek bir kişinin iyi niyeti, iş ahlakı, müşteri odaklılığı yetmiyor.Eğer bir kurumsanız, A’dan Z’ye herkesin aynı tarzda, aynı yaklaşımda olması gerekiyor. Aksi takdirde ne kuaförün yakınlığı, ne ev sahibinin candanlığı yetmiyor. Hele otoparktan çıkarken her türlü zorluk da çıkarılınca, eh artık savunulacak pek yan kalmıyor.

İşte bu kurumlar bu şekilde hiçbir zaman madalya alamıyor. Bunun sebebini dışarıda ararlarsa uzun süre de alamayacaklar. Benden size tavsiye aynı hatayı tekrarlamayın, daha yapacak çok hatanız var sevgili kanallar…

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz