İstanbul’un sizi boğan kalabalığından uzaklaşmak, bir sahil beldesine araba kullanmadan ulaşmak ve trafikte vakit harcamadan tüm zamanınızı iyot kokusu, Ege otları, tarih ve kültürle geçirmek istiyorsanız İstanbul’a çok yakın ama bir o kadar da uzak Tirilye’yi listenize alın derim.
Deniz otobüsüyle sadece iki saat uzaklıktaki Tirilye’ye çok hayırlı bir buluşma için gittik geçtiğimiz günlerde. Erbulak Evi Yazarlık Sınıfları olarak Hakan Akdoğan’ın organizasyonuyla yazar Erkan Aslan’ı tanımak ve kitabı Avcısını Taşıyan Ceylan’ı bir de ondan dinlemek için Tirilye’de olmak, hele bir de baharın en güzel günlerinden birinde bu şirin sahil kasabasında gezip görmek, yiyip içmek harikaydı doğrusu.
Tirilye’yi doğma büyüme bu kasabalı Hasan Özata Bey’in kendine özgü anlatımı ile dinlemenizi tavsiye ederim.
Gezerken hem binaların tarihini hem dedikoduları hem geçmişte kimlerin buralarda yaşadığını, neler yaptıklarını detayıyla hiç sıkılmadan öğreniyorsunuz. Kendini “ölümsüz ağacın bekçisi” olarak tanıtan Hasan Bey çiftçilikle uğraşıyor Tirilye’de. En uzun yaşayan ağaç olan zeytinden bahsediyor ölümsüz derken ve kendisinin meydanda bir de dükkanı var, zeytin, zeytinyağı, yöresel ürünler satıyor.
Altı bin nüfusun üzerinde yaşarken, kırk hanesi Türk gerisi Rum olan Tirilye’de bugün yaşayan Rum yok. Hepsi mübadele zamanında gitmiş olsa da arkalarında çok iz bırakmışlar. Adına artık Zeytinbağı dense de dünya Tirilye olarak tanıyor bu şirin beldeyi. Adının nereden geldiği konusunda da rivayetler var. Zamanında kırmızı balık olarak bilinen Barbun burada çok çıkarmış ve Tirilye adı bu kırmızı balık anlamına geliyormuş. Bir diğer rivayet burada üç papaz yaşamış ve adı buradan gelirmiş. Onu bunu bilmem ama bu kasabanın önünden geçen bir hava akımı astım hastalarına çok iyi geliyormuş ve sadece dünyada Tirilye’de bulunuyormuş bu hava. Poyraza açık olduğundan doğal klima gibi bir esintisi olurmuş yazın en sıcak günlerinde bile. Bu nedenle siz siz olun hava çok sıcak olsa bile hırkasız gitmeyin, gerçi artık restoran ve kafelerde polar bulunduruyorlar.
Tirilye çok küçük bir kasaba olmasına rağmen yedi kilise, taş mektep, Osmanlı’dan kalma hamam ve 17.yy. sonuna kadar kalan postane ile gezip görülecek yerler bakımından zengin. Hepsini hiç yorulmadan bir çırpıda gezebilirsiniz, sadece Aya Yorgi, Aya Yani, Aya Sotiri kiliseleri kasabanın dışında.
Tirilye’ye sabah erken saatlerde gelirseniz ilk durak Çamlıkahve’de kahvaltı yapmanızı tavsiye ederim. Tepede, çamlar altında köy kahvaltısı eşliğinde manzaraya hayran kalacağınız garanti. Akşamları da Çamlıkahve’nin ortamının çok güzel olduğunu, İstanbul’un ışıklarını buradan izleyip hayaller kurmanın tadının hiçbir yerde bulunmayacağını söylüyor Hasan Bey.
Tirilye sokaklarını keşfe çıkmışken burada ilk ticaretin Kaptan Philip zamanında başladığını öğreniyoruz. Bu kasabada üretilen yağları, zeytinleri gemisine yükleyen kaptan Marsilya’ya bunları satmaya götürür ve dönüşte de Marsilya kiremidini yüklenir döner, burada onun pazarlamasını yaparmış. O zamanlar başlayan ticareti maalesef bugün görmek çok mümkün değil beldede.
Fatih Camii; ilk durağımız. Eski ismi Aya Tadori olan kilise bugün camii olarak kullanılıyor. Aynı zamanda Cami Mahallesi olarak da bilinen bölgede bulunan caminin on dokuz metre yüksekliğinde kubbesi mevcut. Caminin hemen yanında bulunan Avlulu Hamam olarak da bilinen Osmanlı Hamamı Yavuz Sultan Selim tarafından yapılmış.
Camiyi biraz geçtiğinizde karşınıza çıkan tarihi yapı Hıristiyanların burada yaşarken postane olarak kullandıkları ve 17.yy. sonundan kalma olduğu söylenen bina. Babası yıllarca burada posta müdürlüğü yapan Ateşböceği Ercan bu binada büyümüş.
Tirilye’de beni en çok etkileyen yer Taş Mektep, 1909 yılında yapılmış ve 1988 yılına kadar okul olarak kullanılmış. Neo Klasik tarzda yapılmış binayı maalesef bugün harap, bakımsız, terkedilmiş olarak görmek çok dokundu bana. Oysa ki Tirilyeli ilk Türk bilim adamı İsmail Akbay bile bu okulda okumuş.
Tirilye’de özellikle eski görünümlü binalar neredeyse iki yüz yıllık ve içinde hala yaşayanlar var. Yaşanmışlıkları, binaların her bir noktasındaki bir el izini, yaşlı teyzelerin amcaların kırışmış yüzlerindeki derin çizgilerin anlamını görmek için Tirilye’de özellikle Eski Pazar Caddesi adı verilen sokakta kaybolmanızı tavsiye ederim. İçinden dut ağacı çıkmış viraneler aslında hayatın nasıl da devam ettiğini gösteriyor bize. Kapısında şevketi bostan, ısırgan otu ayıklayan teyze size her şeyin doğada ve doğalda olduğunu hatırlatıyor. Traktörle tarladan gelen nine yıkılmaz Türk kadınını seriyor gözler önüne. Özüne sadık kalınmadan restore edilen tarihi çeşmeler, üzeri kötü bir mavi ile boyanmış trafo binası, tarihi binalara kondurulmuş plastik çerçeveler ve saç çanaklar, bir depoyu andıran belediye binasını görmeden de, Tirilye’de nefes alırım diyen bendenseniz mutlaka bir gününüzü bu şirin beldeye ayırın derim. İmkanınız varsa hafta içi, yoksa hafta sonu. Hatta yazın gelirseniz bir gece de kalabilir, Marmara’nın en temiz denizinin bulunduğu Trilyalı Otel’in hemen yanındaki sahilden denize girebilirsiniz.
Trilye’den ne alınır derseniz haziran sonu gelirseniz karaduta, ağustosun yirmisinden eylül sonuna kadar gelirseniz kara incire doyarsınız diyor Hasan Bey. Hatta gelmeden bir gün önce ararsanız (0535.782.51.87) hazırlık yaparız mahcup olmayız misafirlerimize diye de ekliyor. Tirilye zeytini dünyaca ünlü. Gelip de zeytin ve zeytinyağı almadan dönmeyin. Zeytin çiçeği kolonyası da hediyelik olarak tercih edilebilir.
Tirilye’de ne yenir derseniz, deniz ürünleri bol miktarda tüketilebilir. Midye tava, balık kızartma ve buğlaması en çok tercih edilenlerden. Sahilde yan yana dizilmiş balıkçılar oldukça makul. Tirilyalı Otel’in kıyıdaki restoranını ve mezelerini de öneririm.
Tirilye’de konaklamak isterseniz, bazı aileler evlerini pansiyon olarak çok uygun fiyatlara kiralıyorlar. Otel konforu ararsanız, deniz ya da kasaba manzaralı tarih kokan odalarda, her bir odasının ismini Rumca eski zeytinliklerden alan Trilyalı Otel’i öneririm. Üç senedir hizmet veren ve yörede tek olan butik otelin sahipleri de Tirilye kökenli. Yüz yirmi kişilik restoranında her cumartesi canlı fasıl mevcut.
Yaklaşık iki bin yaşayanı ile Mudanya’ya on kilometre uzaklıkta olan İstanbul ve Bursa başta olmak üzere hafta sonu her ilden insana kucak açan Tirilye ilgi bakımından çok daha fazlasını hak ediyor bence.
Yazınızda bahsi geçen Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un Trilye’de bulunan Taş Mektep’te okuduğuna ilişkin bir belge/kayıt vb. var mıdır acaba? varsa kaynağı yazabilir misiniz lütfen? Ayrıca Trilye’ye ilişkin herhangi bir yazılı kaynak önerebilir misiniz?
Saygılarımla.
Bu konuda Lozan Mübadilleri Derneği, Mudanya şubesi ile görüşebilirsiniz. Telefon:0532 452 13 67 (Cumhur Aksan)