Erik Çiçek Açmış Dallara Beyaz Vurmuştu

3

Git o zaman beğenmiyorsan diyebilirsiniz ama ben gitmek istemiyorum. Doğduğum, büyüdüğüm, okuduğum, anne olduğum, kadın olduğum, çocuk olduğum, öğrenci olduğum, aile olduğum canımdan çok sevdiğim bu ülkeden gitmek istemiyorum. Beş yıl önce karşımıza çıkan fırsatı da tepmem bu yüzden, şimdi yaptığımız girişimlerin olumlu sonuçlanmasından korkmam da. Ne olursa olsun bir başka ülkede kendi ülkemdeki gibi olamam ben. Her zaman farklı her zaman başka her zaman yabancı. Olamam. Bugüne kadar çok ülke, çok şehir, çok başkent gördüm. Hepsi de çok güzeldi ama en güzeli geri döndüğümde kavuştuğum ailemdi, evimdi, arkadaşlarımdı.

Kadının satıldığı, çocuk gelinlerin her geçen gün arttığı, gece belli bir saatten sonra kadın olarak sokakta gezmenin, tenhada olmanın tehlikeli olduğu, kalabalık yerlere gitmenin endişe yarattığı, vakıf adı verilen yerlerde çocukların tecavüze uğradığı, halkın sınıf sınıf ayrıldığı, mezhep, din farklılıklarının her geçen gün yüzüne vurulduğu, at yarışı içinde çocukların yetiştirildiği, Atatürk’e sövüldüğü, göstermelik müslümanlığın prim yaptığı, yakıtı biten aracın bomba yüklü olduğunun zannedildiği, komşunun komşuya düşman edildiği, onlar-biz ayrımıyla ülke yöneten devlet adamlarının olduğu, erkek çocuklarının pipilerinin kesilmesini kutlayıp, kız çocukları regl olduğunda tokat atan ebeveynlerin bulunduğu, erkektir elinin kiridir diyen zihniyetin her yerde karşıma çıktığı, sokakta sevgilisiyle el ele gezdiği için abisi tarafından kurşunlanan kızların öldüğü, namaz kılıyor, hacca gidiyor diye dönem insanı olarak algılanmanın, ekmek almaya giderken başından vurulmanın doğal karşılandığı, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılamadığı bir ülkede geleceğin KADINI kızımı yetiştirmek istemiyorum.

Git diyemezsiniz burası benim vatanım. Hep böyle olsaydı belki, böyle gelmiş böyle gider derdim ama hep böyle değildi. Biz alevi, sünni, Ermeni, Türk hep beraber okuduk. Apartman görevlimizin çocuğuyla aynı okula gittik aramızda sınıf farkı hiç olmadı. Hacı anneannem şortlarımızı bize kendi alıp hediye etti, Kadir gecesi oruç tuttuk biz küçükken, on sekizi geçince içkimizi de içtik gece yarısı sokaklarda, kimse yan gözle bakmadı. Ne bomba korkumuz vardı, ne seçimi kimin kazanacağı endişemiz. Biz çocuktuk, çocukluğumuzu yaşadık. Genç olduk, gençliğimizi yaşadık. Şimdi ne çocuk, ne genç, ne ana, ne baba, ne devlet…Kimse bulunduğu ortamın güzelliğini yaşayamıyor.

Bir  yerde değişim olacaksa, bir yerde iyilik olacaksa baştan başlar hepsi. Yukarıdan aşağı doğru yayılır. Bekliyorum ama umutla mı, işte ondan emin değilim. Oysa erik ağacı çiçek açmış, dallara beyaz vurmuştu daha birkaç gün önce.

3 YORUMLAR

  1. Yazındaki her kelimeye, her duyguya, her endişeye aynen katılıyorum. O gün patlamayı evimden bile duydum. Ben Kızılay’a 20 km. uzakta oturuyorum… Dün eve gelen yardımcı ablamız, korkuyla çıktı. Hangi dolmuşa binsem daha az tehlikeli diye düşündü durdu. Vedalaşırken de, ki bunu doğal biçimde söyledi; “Yolda izde birşey olmazsa haftaya görüşürüz” dedi…
    Bunlar bize çok yabancıydı. Dilerim kötü bir kabus gibi geride kalır. Ama geride bırakamayacağımız onca masum insanın acısı var. Artık bir uzuv gibi bizimle yaşayacaklar… Bir uzuv gibi olmalı ki, unutmayalım, unutamayalım. Ne acı… Bir yanda dallardaki beyaz, bir yanda yer gök bomba kırmızısı, bir yanda simsiyah kalpler… Dilerim artık bize kalan sadece dallardaki baharlar olsun…
    Kalemine sağlık Banu… Sen hep burada ol ve hep yaz…
    Sevgiler…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz